80. Yıldönümü: İspanya’da devrim ve iç savaş |René KİESEL

Views 2100
Okuma Süresi13 Dakika

İspanya iç savaşının 80. yıldönümü bu yaz. Bu iç savaş, Avrupa’nın muktedirlerinin gelmekte olan dünya savaşı öncesi İspanya toprakları üzerinde gerçekleştirdikleri bir güç denemesiydi aynı zamanda. Bugün sol içerisinde yaygın olan,  faşizmin ancak burjuva güçlerinin de içinde olacağı bir birlikle yenilebileceği anlayışı orada pratikte de iflas etti. Bu anlayışın askeri alanda bile işe yaramadığı ortaya çıktı. Bugünün koşulları farklı olsa bile o dönemden çeşitli dersler çıkarılabilir: Faşizm nasıl yenilir?  Başarılı bir devrim için nasıl bir program ve nasıl bir örgüt gereklidir?

1929’daki dünya ekonomik krizinin ardından ortaya çıkan bir grev dalgası diktatör General Primo de Rivera’yı 1930’da istifaya zorladı. Kral’ın da çekilmesinin ardından geçici hükümet uzun yıllar sonra ilk kez serbest seçimlere gitmeye karar verdi. Bu seçimlerde ilk defa 23 yaşına basmış tüm kadın ve erkekler oy kullanabilecekti.

Eski muktedirler, kilisenin ve kocaların seçimlerde kadınlara kimi seçmeleri gerektiklerini söyleyeceklerini, böylece de kendi temsilcilerinin parlamentoda güçleneceklerini hesaplıyorlardı. Ne var ki monarşi zamanını tüketmişti artık. Oyların çoğunluğu sosyalistlere ve cumhuriyetçilere gitti. Çünkü büyük ailenin bakımını üstlenen, çalışmanın karşılığı olarak erkeklerin aldığı ücretin sadece küçük bir oranını alabilen ve kilisenin çarkları arasında ezilen esas olarak kadınlardı.

Seçimlerin ardından koalisyon görüşmeleri yapıldı ve sonunda liberal Cumhuriyetçi Manuel Azaña’nın yönetiminde bir hükümet kuruldu. Bu hükümet çeşitli liberal cumhuriyetçi partileri ve sosyalist partileri kapsarken radikal muhafazakâr ve sağcı olanları dışarda bırakan bir hükümetti.

Diğer taraftan ülkede milyonlarca işçi kendi oluşumları içerisinde örgütlü biçimde kapitalizme ve büyük toprak sahiplerine karşı mücadele vermekteydi. Bu sırada en acil görevlerden biri büyük toprak sahiplerini alt edip köylü kitlelerinin durumunun iyileştirilmekti. Ne var ki cılız bir toprak reformu bile feodal toprak sahiplerinin direncinden dolayı başarısız oldu. Liberal orta tabaka –ne kadar mevcut idiyse- daha çok Bask ve Katalonya’da yerleşikti ve ya ulusal fikirlerin etkisinde Madrid merkezi hükümetinden bağımsız olma çabasındaydı ya da devrimci fikirlere sempati duyuyordu. Geçici hükümetin kilise ile devleti birbirinden ayırma kararının ardından, okulların yarısı kapanmak zorunda kaldı. Çünkü çok büyük borç içerisinde olan devlet kiliseye ait kurumların yerine yeni kurumlar yaptıracak durumda değildi. Bu durum ruhban sınıfının ve halkın hükümete karşı öfke duymasına yol açtı. Aristokrasi ya kral yanlısı partinin etrafında kenetleniyor ya da Katolik sağcıların tarafına geçiyordu. Yeni düzenin dayanacağı toplumsal bir grup söz konusu değildi. Her reform politikası başarısızlığa mahkûmdu. İki yıldan daha kısa bir süre sonra sağcı partiler birliği olan CEDA ve radikal Cumhuriyetçiler 1933 seçimlerinden büyük bir zaferle çıktılar. Hedefleri kendinden öncekilerin yaptığı reformları ortadan kaldırmak ve kilisenin hâkimiyetini tekrar yerleştirmekti. Sağcılar ve onun önderleri buna ek olarak Cumhuriyeti ortadan kaldırmak istiyordu. Reformlar geri alınarak işçi ve köylülerin yerellerdeki ayaklanmaları vahşice bastırıldı ve Cumhuriyet’in halk kitleleri nezdinde eski diktatörlükten bir farkı kalmadı.

1934’de işçi hareketi Asturias’da en yüksek seviyede bulunuyordu. Sosyalist sendika konfederasyonu UGT’nin üyeleri ile sosyalist gençlik, gericiliğin darbeleriyle radikalleşiyor ve burjuva parlamentarizmine sırtını dönmeye başlıyordu. Anarşist örgütlerin önderlik ettiği sendika konfederasyonu olan CNT’ye bağlı bölgesel sendikaların inisiyatifinde sosyalist bir cumhuriyet kurma hedefiyle bir işçiler birliği ortaya çıktı. İlk defa tüm işçilerin dahil olduğu bir birleşik cephe vardı artık. İspanya’nın hammadde bakımından en zengin bölgelerinde genel grev ilan edilerek işçiler silahlandırıldı. Hükümet ayaklanmayı işçilerin kanıyla boğmak için Akdeniz üzerinden yabancı lejyon alaylarını ve Faslı paralı askerleri getirdi. Binlerce işçi ölürken daha fazlası da tutuklandı.

1936’daki parlamento seçimlerinden önce ülke artık yönetilemez haldeydi. Sağcı cumhuriyetçi hükümet çıplak şiddete başvuruyordu çünkü Cumhuriyet’in yasal yolları başarısızdı. Diğer taraftan yeni kurulmuş olan faşist örgüt Flanj,  işçilere ve Cumhuriyet’e karşı bir terör kampanyasını katlayarak sürdürüyordu.

Generallerin ayaklanması

Şubat 1936’da içinde sol cumhuriyetçi partilerden, komünist PCE’ye kadar partilerin olduğu Halk Cephesi Birliği, Cortes seçimlerini büyük bir çoğunlukla kazandı ve böylece sosyal devrim yoluna girilmiş oldu. Sağcılar parlamentoda çoğunluğu kaybetmiş, eski düzeni darbe ve diktatörlük dışında bir yolla geri getiremeyeceklerini görüyorlardı. 1936 Eylül ayına kadar farklı liderlikler altında altı kez stabil bir rejim kurma denemesi yapıldı. Sosyalist Parti, cumhuriyetçilerin hükümetinin koalisyon ortağı olmayı reddediyordu. Sonunda hükümetin bir kısmı orduyla bir uzlaşma bulmak isteyerek kendilerine uygun olan kişilere bakanlık teklif etti. Ama her türlü arabuluculuk reddedildi. Parlamenter siyasetin zamanı artık kalmamıştı ve 17 Temmuz 1936’a General Franko’nun komutasında bir darbenin işareti verildi.

Kitlelerin cevabı: Devrim

Ordu hükümete karşı yöneldiğinde UGT lideri Largo Caballero cumhuriyetçi hükümetten işçilere silah dağıtılması talebinde bulundu, fakat bu reddedildi. Sağcı birlikler Fas’ı, ülkenin güneybatı ve kuzeybatısını ele geçirdikleri sırada hükümet durumun kontrol altında olduğuna dair açıklamalarda bulunuyordu. Ama kitleler hükümetin kendilerini frenlemesine izin vermedi. Çünkü birçoğu için mesele artık bir cumhuriyette bilinmez bir geleceği savunmak değildi, bilakis sosyal devrimdi.

İşçi önderleri kendilerini gelen haberlerle bulundukları yerlerde avuturken, ordu, solun kaleleri olan Zaragosa ve Sevilla’yı bile işgal etmeyi başarmıştı. Fakat birçok şehirde de geri püskürtüldüler. Savaş malzemelerinin eksikliğini işçilerin devrimci coşkusu tamamlıyordu ve genel grev ilan edildi.

Hükümetin elinde hücum kıtası ve polis teşkilatındaki birkaç bin birliğin dışında bir şey kalmamıştı, geri kalan güçlerin hepsi ya devrimci kitlelerin tarafına ya da milliyetçilere geçmişti: Devlet gücü ortadan kalkmıştı.

Tüm ülkeden adeta yerden biter gibi yerel ve çoğunlukla eşit şekilde oluşturulan komiteler ortaya çıktı; ulaşım, ihtiyaçların karşılanması, sağlık, kamu düzeni, sınır güvenliği ve en başta da milisler yetiştirilmesi ile ilgili konuları bu komiteler organize ediyordu. Kiliseler kapatıldı, hatta bazıları yakıldı. Faranco bölgesine kaçamayan patronlar mülksüzleştirildi ve sağcılarla işbirliği yaptığından kuşkulanılanlar ya tutuklanıyor ya da kurşuna diziliyorlardı. Sosyal devrim başlamıştı. Cumhuriyetçi güçlerin bir temsilcisi bu komitelerde sırf PCE ve Sosyalist Parti’nin sağ kanadının dayatmasıyla yer aldı. Onlara göre Cumhuriyet’e sadık tüm kesimlerin faşizme karşı birlikte mücadele etmeleri zorunluydu.

Enternasyonal boyut

Fransa’da, güneydeki bu devrimden çıkan kitlesel protestolar ve genel grevin sonucunda hükümet Halk Cephesi Koalisyonu kurdu. İspanya’da demokratik olarak seçilmiş konseyler temelinde kurulmuş olan bir işçi devleti, sadece Avrupa’daki faşist rejimlere bir tehdit oluşturmak ve işçilere faşizme karşı mücadelenin mümkün olduğunu göstermekle kalmazdı. Aynı zamanda Sovyetler Birliği’nde egemen olan bürokrasi için de tehdit oluştururdu. Çünkü böyle bir işçi devleti sosyalist demokrasinin bir örneği olurdu. Bu yüzden onlar da devrime dost değillerdi.

Mussolini milliyetçi güçleri destekleyerek Akdeniz üzerindeki egemenlik iddiaları için bir fırsat yakaladığını düşünerek İspanya’ya 70 bin asker gönderdi. Nazilerin İspanya’nın kuzeyindeki hammadde kaynaklarıyla ilgili ekonomik çıkarları vardı ve Sovyet karşıtı bloğu güçlendirmek istiyorlardı. Tüm taraflar, bu çatışmayı eskimiş askeri malzemelerin tüketilmesi, yeni silahların denenmesi ve pratikte de savaş deneyimi elde etmek için kullandılar.

Britanya hükümeti, faşist rejimle ne açıktan bir savaş, ne de herhangi bir şekilde sosyal devrimi desteklemek istiyordu. Bu yüzden de karışmama politikasında ısrar etti. Britanya’yı kendi ülkesindeki sağcılardan ve kendini İngiliz müttefiklerinden izole etmekten korktuğu için Fransız hükümeti izledi. Stalin kendini faşist bir saldırıdan korumak için kapitalist devletlerle anlaşmayı seçti. Oysa faşistlerin İspanya’da elde edecekleri bir zafer düşman cepheyi güçlendirirdi. Yine de Kremlin resmi olarak karışmama politikası izleyerek 1937’ye kadar İspanya Komünist Partisi’nin devrimci çalışmalardan uzak dururken,  diğer taraftan da enternasyonal birlik politikasını tehlikeye sokmama doktrini altında cumhuriyetçi tarafa savaş malzemesi taşıyordu.

Halk Cephesi hükümeti

Çeşitli meseleler acil çözümlere ihtiyaç duyuyordu: Şehirlerin gıda ihtiyacı, üretimin örgütlenmesi ve milliyetçilerin lideri General Franco’ya karşı savaş.

Burjuva devleti artık ortada yoktu. Ama merkezi başka bir güç de mevcut değildi. Milisler ve komiteler her şeyden önce kendiliğindenci bir karaktere sahipti. Savaşanlar bağlı oldukları örgütlere göre dağıtılıyordu, birleşik bir komuta yoktu.

Cumhuriyetçi partiler ve komünistler, Sosyalist Parti’nin sağ kanadıyla birlikte özel mülkiyete her tür kapsamlı müdahaleye ve üretimin toplumsallaşmasına karşı çıkıyorlardı. Onların azınlıkta olduğu süre boyunca komiteler sınırlı ölçüde de olsa ekonomiyi tekrar çalıştırmışlardı. Burjuva hükümetinin artıkları dış ticaret tekelini ve sermaye akışının denetimini reddediyorlardı. Bunun sonucunda yüksek oranda sermaye Cumhuriyetçi bölgeden kaçmıştı. Hükümet ayrıca bankaları kendi denetimine almaya, savaş için önemli işletmelere kredi vermeye ya da altın rezervlerini silah ve yurtdışından hammadde almak için kullanmaya da itiraz ediyordu.

Savaşa bir yön vermek için bir taraftan bir tarafın iktidarı ele geçirmesi gerekiyordu: Ya devrimi bastıran kapitalistlerin şirketlerinin cumhuriyeti ya da işçilerin ve yoksulların cumhuriyeti.

Mevcut hiçbir işçi örgütü seçilmiş konseyler temeli üzerinde bir işçi devletinin inşasını içeren bir programı takip etmiyordu. Yerel ve bölgesel komiteler parti ve sendika yöneticilerinin talimatıyla oluşturuluyordu. Bunların sonradan bir seçimle onaylanması da yapılmıyordu.

Sosyalist Parti’nin sol kanadı resmi olarak devrimci bir politika izliyordu. Fakat netice olarak kendi partisinin dışındaki seçilmiş organlara etki etmeye istekli değildi. Rusya’dakine benzer konseylerin gerekli olmadığını savunuyordu. Halk Cephesinin en solu olan POUM (Marksist Birliğinin İşçi Partisi), var olan duruma en uyan devrimci formun, politik örgütlerin komiteler içerisindeki birliği olduğunu söylüyordu. Kendi bayrağı altında en yüksek sayıda devrimciyi toplayan Anarşist CNT her kötülüğün kaynağı olarak devleti gösteriyordu. O yüzden devletin ortadan kalkması bir devrim için yeterliydi.

Katalonya’da burjuva bölge başkanı, antifaşist milislerin merkez komitesinin önüne ya istifa etmeleri ya da devrimin hizmetine girme seçeneğini getirdi. Komite, örgütlerinin üyelerine sormaksızın yerinde kalmayı seçti ve 1 Ekim 1936’da da kendini lav etti. İçinde sağcıların dışında tüm partilerin temsilcilerin olduğu bir hükümet kuruldu. CNT bile tutumunu değiştirerek bu hükümete katıldı: Hükümetin temel karakteri değişmişti ve katılabilinirdi. Tanınmış aktivist Andereu Nín POUM adına Adalet Bakanlığı koltuğuna oturdu. Bu tutumu, hükümete katılarak burjuvaların gerçek politikalarını kitlelerin önünde deşifre etme argümanıyla gerekçelendiriyordu.

Katalonya’daki Halk Cephesi’nin yanında, 1936 Eylül ayının başında sosyalistlerin liderliğinde cumhuriyetçi bölgenin tamamı için de bir Halk Cephesi hükümeti oluştururdu. Sosyalistlerin ve UGT’nin lider üyelerinden Francisco Largo Caballero, sosyalist gençlik ve sosyalist sendika hareketinin devrimci kesiminde kitle desteğine sahipti ve “İspanya’nın Lenin’i” sayılıyordu. Sosyalist devrimi ve bir işçi hükümetini savunmasına rağmen, Caballero bir burjuva kabinesi kurma görevini üstlenmeye ikna oldu. Halk Cephesi’nin her pozisyonuna görev dağılımı sayesinde karşı devrimci unsurlar büyük etki gücü elde ettiler. Yönü Stalinistler belirliyordu artık: Her şey Halk Cephesi için ve her şey Halk Cephesi aracılığıyla, yani burjuva devletinin yeniden kurulması için.

Devrimci savaş mı yoksa sadece faşizme karşı mücadele mi?

Ekim 1936’da Halk Cephesi koalisyonu bir kararname çıkartarak, kadınların cephede silahla savaşmasını yasakladı ve milis kuvvetlere, bir burjuva devletinde olageldiği gibi cumhuriyetçi bir ordu oluşturmak amacıyla cumhuriyetçi komuta altına girme emrini verdi.

Yine de CNT ve POUM milislerinin bir kesimi bunu reddederek kendi çabalarıyla savaşmaya devam ettiler. Bu tutumlarından vazgeçmeye zorlamak için askeri destek ve malzeme cepheye gönderilmeyince tüm birlikler yok edildi. Stalinist propaganda bu yenilgiyi güçsüzlüklerinin kanıtı olarak gösterdi. Oysa komünistlerin (parti ç.n) elinde olan İkmal Bakanlığı’ndan ne gıda, ne malzeme ne de ödeme alabiliyorlardı. Hükümet POUM ve CNT’nin eleştirel yayınlarına karşı her ay daha da keskinleşen bir sansür yürütüyordu.

Yeni oluşturulmuş olan askeri birliklerin birçok kilit pozisyonunda ya komünistler ya da onların müttefikleri oturuyordu. Özellikle de Stalinist bürokrasinin temsilcileri bir devrimin düşünülebilir olmasından önce, faşizme karşı mücadelenin kazanılması gerektiğini argüman olarak getiriyorlardı.

Komünist Parti kendi askerini oluşturmuştu. Birlikleri düzenli orduya dahil edildiği zaman 100 bin kişilik meşhur 5. Alaydı. Bu alay Madrid’de konuşlandırılmıştı fakat düşmanla baş edebilecek güçte değildi. Stalin’in denetiminde, sınırlı bir süre için devrimci savaş araçlarını kullandı: Komiteler mahallelerde sağcı işbirlikçileri temizliyor, düşman cephesi tarafında propaganda yürütüyorlardı;  POUM ile CNT’nin milisleri 5. Alay ve Enternasyonal Tugaylarla eşit düzeyde çarpışıyorlardı. Franco’nun saldırıları geri püskürtüldükten sonra komiteler dağıtıldı ve tüm milisler zorla orduya bağlandı.

Barselona’da Mayıs mücadeleleri

Barselona’nın Telgraf ve Telefon kurumları 1937 yılının Mayıs ayına kadar CNT’nin kontrolü altındaydı. Hükümet için bu sorundu, çünkü konuşmalar dinlenebiliyor ve komite konuşmaları şüpheli bulduğunda kesebiliyordu. 4 Mayıs sabahı Barselona’nın komünist polis şefi Asalto muhafızları ve birliklerine binanın kontrolünü ele geçirme emrini verdi. Bu saldırı Barselona kitlelerini silkip uyandırdı: Genel grev çağrısı yapılarak barikatlar kuruldu. Hemen bir gün sonra POUM ve CNT savaşçıları şehrin büyük bölümünü ele geçirdiler. Merkezi hükümet oraya birkaç tümen ve savaş gemisi yolladı. Arabulucu olmaları için ikisi de CNT’nin bakanları olan Fedrica Monsteny ve Juan García Oliver gönderildi. Artık iki anarşist liderin buyruğu altında işçi ayaklanmasının başarılı olması ya da kanlı bir şekilde boğulmasına karar verilecekti. Başarısız olundu ve 6000 kişilik hücum kıtası şehrin kontrolünü ele geçirdi, ölüm mangaları hedef saptayarak sokak mücadelelerinin örgütleyicilerini katletti ve Katalonya özerkliğini kaybetti. POUM ve CNT’nin mücadeleye katılan birçok savaşçısından yüzlercesi 8 Mayıs’a kadar süren çarpışmalarda hayatını kaybetti. Örgütlerinin liderleri ise onlar için değil Halk Cephesi için sorumluluk hissediyordu, ateşkes çağrısı yaparak işçileri evlerine ve işlerinin başına çağırıyordu. POUM bundan sonra Katalonya Halk Cephesi’nden ihraç edildi, kısa süre sonra da yasaklandı. Milisleri silahsızlandırılıp dağıtıldı ve yayınları yasaklandı. Liderleri tutuklandı, kaçırıldı, işkence edilerek Andreu Nín ve birçokları gibi katledildi.

Sağ sosyalistler ve komünistler bunu bir hükümet krizi çıkarmak için fırsat bildi. Bunun üzerine Largo Caballero Savaş Bakanlığı ve Hükümet Başkanlığı görevinden istifa etti. Cumhuriyetçi Devlet Başkanı Azaña sağ sosyalist Negrín’i yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi.

“Zaferin hükümeti”

Yeni hükümet özel mülkiyeti kolladı ve hatta daha sonraki 13 Madde Programı dahilinde kiliseye tekrar önemli bir konum kazandırdı. Franco’nun zafer elde edip edemeyeceği ve hükümetin ellerindeki kolektif ekonomiyi tekrar geri alıp almayacağı konusundaki belirsizlik köylü kesiminin büyük bir bölümünü yabancılaştırdı. Aynı anda da her tarafta bürokrasi baş gösteriyordu. Bu en çok kentli nüfusu ilgilendiriyordu. Çünkü ihtiyaç malzemesi yoktu, ücretler aynı kalıyorken fiyatlar yükseliyordu. Hükümet, bu kaotik duruma komitelerin işletmelerdeki kontrolünü sonlandırarak son vereceğini duyurdu. Komiteler ya dağıtıldı ya da devletin görevlilerinden oluşturuldu. İşçi aktivistleri bastırıldıkça gerici kesimin özgüveni artıyordu. İdarede ya da sivil veya Assalto Muhafızlarında bir yer kapmaya meylediyorlardı. Arka planda Stalinist gizli polisin ajanları ve yeni kurulan politik güvenlik teşkilatı devrimcilerin kaçırılıp kaybolmasını sağlıyorlardı. Orduyu, müttefik ülkeleri karalamayı veya alınan kararları eleştirmeyi kurşuna dizmeye varan ağır cezalar öngören yasalar tekrar getirildi.

Giderek POUM, CNT, Sosyalist Parti’nin sol kanadı ve UGT tasfiye edildiler. İyice darbe almış olan kır ve şehir emekçileri, Franco’nun saldırıları, hükümetin önlemleri ve arka planda güçlenen gerici güçlerin arasında iyice ezildiler.

Generallerin tarafında en zirve zamanında 600 bin iyi silahlanmış birlik vardı. Onun karşısında 250 bin kötü askeri donanımlı işçi ve köylüler duruyordu. Yıkım önceden programlanmış ve İspanya’nın önemli bölgeleri düşmanın eline geçmişti. Devrimin merkezi olan Barselona çarpışmadan teslim oldu. Madrid’in zayıf bir pozisyona düşmesi an meselesiydi.

Bir alternatif var mıydı?

Troçkist, Enternasyonal Sol Muhalefet’in İspanya örgütünü oluşturan Andreu Nín ve Juan Andrade’nin etrafındaki komünist sol, 1935 yılında kuzeyde kitlelerin üzerinde hala etkiliydi. Bunlar, Lev Troçki’yle birlikte Rusya ve Komünist Enternasyonal’in içinde Stalinist bürokrasiye karşı ilkesel bir muhalefet içerisindelerdi. 1934’de Asturias’taki ayaklanma sırasındaki tüm işçi örgütlerini kapsayıp burjuvalarınkini dışarda tutan işçi birliği modeli, sınıf temelli bir politika için yön gösterici olabilirdi.

Asturias’taki gelişmelerin etkisi altında sosyalist gençlik radikalleşiyordu ve 1934’deki kongresinde 4. Enternasyonal’in gerekli olduğunu kararlaştırmıştı. Troçki ve yoldaşları Komünist Sol’un üyelerini bu güçlerle diyaloğa geçmeye ve onlarla yeni bir devrimci kitle partisi oluşturmaya zorladı fakat onlar bunu reddettiler. Bunun yerine sosyalistlerin gençlik örgütü komünistlerin gençlik örgütüyle birleşti. O zamana kadar marjinal bir konumda olan Komünist Partisi bundan sonra kitlesel bir güç haline geldi. Birkaç bin üyeden hızlıca 200 bin kişiye yükseldiler.

Komünist Sol işçi ve köylü bloğu POUM’u oluşturmak için Katalonya’da bir başka komünist bölge partisiyle birleşti.  Nín ve yoldaşları yeni bir devrimci Enternasyonal kurmaya sırtlarını döndükleri halde, Troçki ve diğerleri onları CNT ve daha sonra da CNT Milisi içerisinde çalışma yapmaya itmeye çabaladılar. Devrimci kitlenin en ileri kesimleri orada toplanmıştı ve orada devrimci bir program için mücadele edebilirlerdi. Fakat POUM yine kendi milis örgütlerini kurmak ve yerel UGT birimlerinde çalışmayı tercih etti. Örgütsel rehineliği politik uzlaşı getirdi ve POUM Katalonya Halk Cephesine eklemlendi. Belirleyici yıl olan 1937’de POUM tekrardan hata yaptı. Milislerin ve POUM’un saflarında Bolşevik-Leninistlerin devrimci politikalarını savunan tekil gruplar savaşıyorlardı. Bunlar ve politik hatalardan devrimci sonuçlara varmış olan CNT’deki Durruti’nin Arkadaşları Grubu karşı devrimin saldırılarını göğüsleyecek güçte değillerdi.

Alternatif şöyle olabilirdi: Salt bir parti birliği yerine devrimi ileriye taşıyan yerel, bölgesel ve ulusal çapta seçilmiş komitelerle güçlendirilmiş konseyleri talep eden ve işçi sınıfı ile köylülerin bağımsızlığını çeşitli noktalardan geliştiren bir içeriğe sahip bir program ortaya koymak. Bu, devrimci kitleleri kendine çekebilirdi. Bunun gibi merkezileştirilmiş devrimci bir güç aracılığıyla, ordu ve ekonomiye birlikte komuta edilmesi mümkün olabilirdi. Böyle bir komuta kendini Stalinist bürokrasinin merhametine bırakmaz, bilakis diğer ülkelerin işçilerine dayanışma çağrısı yapardı. İspanya’daki devrimin en büyük yararı hareketin enternasyonal çapta yayılması olurdu. Bir Sovyet İspanya, yenilgiden yıllar sonra enternasyonal proleter devrimin meşalesi olur ve yeryüzünün her köşesine ulaşan bir ışık olurdu.

Previous post İşçilerin ve yoksulların mutabakatı gerekli! Murat KARİN
Next post Britanya: Brexit! |Peter TAAFFE