16 Nisan’da HAYIR!
|16 Nisan’da yapılacak olan referandumda sandıktan HAYIR çıkması, tüm yoksulların, gençlerin ve ezilenlerin daha güzel bir hayat için verdikleri mücadele çabaları açısından devasa bir kazanım olacak. Baskı, kaos, korku üzerine kurulu, zenginleri kollayan, rüşvetçi, adam kayırmacı, kutuplaştırıcı kokuşmuş bu rejim açısından ise nihayet tamamen yıkılışının başlangıcı olacak. Çünkü 16 Nisan’da gerçekleşecek referandum alelade bir seçim değil. Bilakis, oylanacak olan, Erdoğan’ın 15 yıldır kurmak istediği diktatörlüğe geçişin son eşiği. O yüzden çok geç olmadan HAYIR demek için 16 Nisan tam zamanı.
Erdoğan ve AKP mensupları 15 Temmuz darbe girişiminde bulundukları iddia edilen ve bir zamanlar en yakın ortakları olan Fettullah Gülen Cemaati’ne “ istedikleri her şeyi” çok açıktan verdiklerinden dolayı ve bunu inkar edemedikleri için sık sık kandırıldıklarını iddia ederek mağdur maskesi altına sığınıyorlar. Fakat esas gerçek, AKP’nin 15 yıllık iktidarının tamamen birilerini kandırmaktan ibaret olduğudur. 16 Nisan referandumunu Erdoğan ve AKP’nin ulaşmak istediği sınırsız güç hedefi için en son eşiktir.
Herkesi kandırdılar, biz kanmayacağız
Kuşkusuz AKP iktidarlarının kandırmak istediği kesimlerin en başında geniş yoksul kesimler bulunuyor. Büyük bir ekonomik krizin ardından iktidara gelen AKP hükümetinin ilk yıllarındaki ekonomik büyümenin sonucunda zenginlerin ve AKP yandaşlarının kasalarına milyon dolarlar akarken geniş yoksul kitlelere ve işçi sınıfına düşen pay bunların kırıntısı kadar bile değildi. Ayrıca bir taraftan kaşıkla verdiklerini diğer taraftan dolaylı vergiler, kredi borçları, enflasyon ve ücret erimeleri sayesinde kepçeyle geri aldılar. İşçi sınıfının sırtından elde etikleri servet yetmezmiş gibi AKP hükümeti alttakilerden aldığı vergileri fabrika patronlarına sübvansiyon, hibe, teşvik, vergi indirimi vb. olarak geri verdi. Hali hazırda bir işçinin veya memurun ödediği vergi miktarı, milyon dolarlarca karı ve serveti olan herhangi bir sermaye sahibinin verdiği vergi miktarından daha fazla. Fakat AKP, bir parmağıyla eski yılların hükümetlerinin başarısız ekonomi politikalarını, özellikle de yüksek enflasyonu gösterirken diğer parmağıyla bu ekonomik büyümede yoksullara düşen kırıntıları işaret ederek, kendini yoksulların partisi gibi gösterdi.
İşçi sınıfı gibi Kürtler de kandırılan önemli kesimlerin başından geliyor. Kürtçe TV kanalı gibi minimal bile sayılmayacak bazı ödünler vererek Kürt sorununa “barışçıl” bir çözüme hazır havası yaratan AKP, bu sayede Kürt illerinde HDP’den sonra oy alabilen tek parti konumuna geldi ve böylece 15 yıl iktidarda kalabilmek için gerekli Kürt oylarını garantiledi. Fakat ne zaman ki HDP parlamento seçimlerine parti olarak katılma kararı aldı ve seçim barajını aşarak Erdoğan’ın tek adam olma planlarını alt üst etti, Erdoğan’ın masayı devirip askeri yöntemlere dönmesi yıldırım hızıyla gerçekleşti.
Yine Erdoğan ve AKP’nin, hedefine ulaşmak için kandırdığı “sol liberallerin” çoğu ise bugün ya hapiste ya da sindirilmiş durumda. Bu kesimler Erdoğan’ın askeri vesayet karşısında zaferini sağlayan 2010 referandumunun Erdoğan lehine sonuçlanmasında önemli bir rol aldılar. Aynı şekilde, Erdoğan hariç, Abdullah Gül’den Bülent Arınç’a kadar AKP’nin diğer tüm kurucuları şu an tasfiye edilmiş halde diğer muhaliflere yapılanlara bakıp kendilerine sıranın ne zaman geleceğini beklemekte.
Erdoğan ve AKP, uzun yıllardır devletin her kademesine sızmış olan Fetullah Güllen Cemaatinin mensuplarıyla birlikte devletin içindeki diğer bir egemen fraksiyonu olan Kemalist askeri bürokrasiyi her türlü kural tanımaz metotlarla alt ettiler. Bunun için gerçeklerle yalanların iç içe olduğu Ergenekon davasını kullandılar. Öyle ki bir birileriyle alakasız birçok kişiyi bu davanın içine dahil ederek uzun yıllara yayılan bir süreç sonunda devletin içindeki egemen fraksiyona karşı zaferlerini elde ettiler. Burada özellikle polis ve yargının içerisine yerleşmiş olan ve şimdilerde neredeyse tamamı hapiste olan Cemaatçi savcı ve hakimler başat rol oynadılar. Ta ki bu ikili arasında birbirilerini karşılıklı olarak kullanma durumu 2010’dan sonra 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimine varacak olan aralarında bir güç savaşı süreci başlamasından sonra bitti.
2013 yılında AKP ve eski ortakları olan Cemaat’le müebbet hapse mahkum ettikleri Ergenekon sanıklarının tümü 2014 yılında tekrar serbest kaldılar, şimdi ise roller değişmiş durumda. Bu durumu Ergenekon davalarından müebbet hapis alıp sonra serbest kalan sağcı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek “Erdoğan bizim çizgimize geldi” diye ifade ediyor. Ayrıca aşırı sağcı MHP Genel Başkanı Bahçeli Erdoğan’ın en iyi koltuk değneği hali hazırda. Bu yeni ortaklıklarda kimin kimi kullandığı halen belirsiz olsa da 16 Nisan’da HAYIR oylarının daha fazla çıkması ve Erdoğan’ın istediğini elde etmesi halinde bu kesimler açısından da artık çok geç olacağı kesin.
Sınırsız yetkileri olan bir cumhurbaşkanı demek diktatör demektir
16 Nisan’da yapılacak olan referandum paketi artık bitmekte olan 15 yıllık demagoji, sömürü, yağma iktidarının ayakta kalması için Erdoğan’ın elindeki tek araç. Çünkü Erdoğan rejiminin demokratik temeller üzerinde ayakta kalmasının ufacık bir koşulu bile artık kalmadı ve ancak ve ancak katı bir diktatörlükle ayakta kalabilir. İşte bu 18 maddeden oluşan değişiklik paketi böyle bir diktatörlüğe olanak veren bazı kritik maddeleri kapsıyor.
Bu kritik maddelerin yürürlüğe girmesi halinde yürütme, yargı ve yasama tek bir kişinin inisiyatifine bırakılıyor. Yani öngörülen Cumhurbaşkanı hem hükümet olacak, hem mahkeme, yargıç, savcı hem de Meclis olacak. Cumhurbaşkanı istediğinde Meclisi feshedebilecek ki bunu politik çıkarı nasıl gerektiriyorsa ona göre yapabilecek ve bu aynı zamanda milletvekilleri üzerine bir şantaj unsuru olacak. Ama milletvekilliği de işlevini zaten yitirmiş olacak. Bakanlık görevine parlamento dışından belirlenen kişilerden atama yapılabilecek. Bu durumda yakın dönemde karısını Devlet Başkanı Yardımcısı olarak atayan Azerbaycan Devlet Başkanının örneğinde olduğu gibi Cumhurbaşkanı isterse karısını, kızın ya da oğlunu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atayıp Bakan yapabilecek. Ayrıca, Cumhurbaşkanı olan kimse aynı zamanda bir partinin genel başkanı olacağından devlet artık bir parti devletine dönüşmüş olacak. Yani Cumhurbaşkanının partisinden olmayanlar için bu, ülkede ikinci sınıf vatandaş olmak anlamına gelecek. Gerek Cumhurbaşkanı gerekse de onun yardımcı ve bakanları yine ancak Cumhurbaşkanının kontrolündeki Meclisin 600 milletvekilinden 400’ünün oyuyla mahkeme önüne çıkarılabilecek. Fakat bir mucize kadar imkansız olan böyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde bile onları yargılamakla görevli mahkemeler yine Cumhurbaşkanının kontrolündeki mahkemeler olacağından, paketle birlikte sınırsız yetkileri olan ve asla yargılanamayacak bir Cumhurbaşkanı yani bir diktatörlük rejimi yerleştirilmiş olacak.
Tek gerçek kutuplaşma zenginlerle yoksullar arasındadır
Türkiye’de ekonomi uzun zamandır alarm veriyor ve AKP hükümetinin popülist politikaları için hiç bir alan kalmadı. Kürt sorununda da aşırı milliyetçi bir tutum alarak askeri yöntemlere başvurması Kürt illerinde büyük oranda destek kaybetmesine yol açtı. Bu yüzden Erdoğan rejiminin elinde HAYIR oyu verenleri terörist ilan etmek ve devletin tüm imkanlarını kendi lehine kullanmanın yanında, kutuplaştırmak, “herkes bize karşı” paranoyaları yaratarak kitle desteğini almaya çalışmak kaldı. Erdoğan’ın kelime hazinesi o yüzden çoğunlukla nefret, kışkırtma, alaycılık ve saldırgan sözcüklerden oluşuyor.
Bir süre İsrail Devleti Erdoğan’ın ülke içinde puan toplamak için öne çıkardığı baş düşmandı. Daha sonra, önceleri kardeşim dediği Esad düşman ilan edildi. Bir ara Esad’ı desteklediği için “kuyumuzu kazan” düşman olarak gösterilen Rusya’dan özür dilenerek Suriye’de Fırat Kalkanı harekatı için izin koparıldıktan sonra, arada bir “Kuzey Suriye”de PYD/YPG’ye “destek” veriyor diye ABD kuyu kazan oluyor. Son olarak da Almanya ve Hollanda gibi AB ülkeleriyle bilerek sistematik bir biçimde polemik ve krizler yaratarak yine milliyetçilik ve mağduriyet üzerinde destek toplamaya çalışıyor.
Tüm bunlara rağmen tüm kamuoyu yoklamalarının sonuçları HAYIR’ın önde olduğunu gösteriyor. Birçok kişi haklı olarak Türkiye’de son iki yılda yaşanan hukuksuzluk ve baskılara bakarak Erdoğan’ın bir şekilde HAYIR oylarının sandıktan çıkmasını engelleyeceğini düşünerek sandığa gitmemeyi düşünüyor. Fakat bu bir yanılgı ve tam da AKP rejiminin istediği bir şey. 16 Nisan’da sandıktan çıkacak her bir HAYIR oyu Erdoğan ve onun kurmaya çalıştığı tek adam rejimine bir darbe olacaktır. Her bir HAYIR oyu ayrıca yoksulluk sınırının altında asgari ücrete ve emekli maaşlarına, hastanelerde uzun randevu kuyruklarına, işsizliğe, enflasyona, kredi borcu altında ezilmeye karşı ortak bir ses olacak.
Son iki yıldır Türkiye, baskının, korkunun, terörün ve kaosun hakim olduğu; gazetelerin, derneklerin, yayın evlerinin kapılarına kilit vurulduğu, gazetecilerin, akademisyenlerin, kamu çalışanlarının işinden edilip tutuklandığı, grevlerin yasaklandığı ve her seferinde sıranın kimde olduğunun bilinmediği, gergin, kasvetli bir ülke haline geldi. 16 Nisan’da sandıktan çıkacak her bir HAYIR oyu tüm bu koşulları kabul etmemek ve değiştirmek için ortak bir karşı koyuş olacaktır. Toplumun birçok kesiminden insanlar kendi imkanlarıyla çeşitli isimler altında HAYIR inisiyatifleri oluşturarak 16 Nisan’da HAYIR çalışması yapıyor. 16 Nisan’da diktatörlüğe HAYIR diyen ve baskıların, korkunun, sömürün son bulmasını isteyen her bir bireyin artık sadece sandığa gidip HAYIR oyu kullanması değil, aynı zamanda kendisine en yakın HAYIR inisiyatifine katılıp aktif olarak çalışması gerekiyor. Herkesin yapabileceği bir şey vardır muhakkak.