Günlerin Bugün Getirdiği Baskı Zulüm ve Kandır!*

Views 553
Okuma Süresi3 Dakika

“Günlerin Bugün Getirdiği Baskı Zulüm ve Kandır

Ancak Bu Böyle Gitmez!”

İşçi sınıfı tarihsel olarak da büyük öneme sahip olan 1 Mayıs’ı çok ağır koşullar altında karşılıyor. Bugüne kadar örgütlü mücadele ile elde ettiği sosyal hak ve kazanımlarını kaybetmekle kalmadı, kapitalizmin doğduğu yıllardaki çalışma koşullarına geri döndü. Elde kalan tek hak olan kıdem tazminatı ise ha gitti ha gidecek…

Sosyalist Alternatif

Bugün taşeron sistemini tüm çalışma yaşamına sirayet ederken bununla birlikte çalışma saatleri de alabildiğine artıyor. Tıpkı Engels’in 1845’te yazdığı ‘İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’ kitabında bahsettiği gibi bugün 8 saatlik iş günü için mücadele edecek duruma geldik. Bu durum elbette Türkiye’ye özgü bir durum değil. Çin’den Amerika’ya, İngiltere’den Rusya’ya dünyanın her köşesinde işçiler uzun çalışma saatleri altına eziliyor.

Çalışma saatlerinin düşürülmesine yönelik verilen mücadeleler sonucu ortaya çıkan ‘1 Mayıs’ için bugün daha büyük mücadelelerin verilmesi gerekiyor.

Çalışma Saatleri Artarken İş Kazaları da Artıyor!

Çalışma saatlerinin artması iş kazalarını da beraberinde getiriyor. Artan çalışma saatleri ve alınmayan önlemler 2014 yılında Soma, Ermenek ve Torunlar gibi toplu iş cinayetleri nedeniyle 1886 işçi, 2015’in ilk üç ayında ise en az 351 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Hükümet ise en fazla ölen işçilerin ailelerine maaş bağlamakla yetinip yaşananları ört bas ediyor. Bunca işçi ölürken tek damla gözyaşı dökmeyen çalışma bakanımız koltuğunu bırakırken gözyaşlarına hâkim olamadı! 2014’te yaşamını yitiren 1886 işçiden 54’ü çocuktu, 132’si kadın, 53’ü göçmen, 331’i ise emekli ya da emeklilik çağında… Bu rakamlar kayıtlara geçmeyi başarmış olan rakamlar. Ya kayıtlara geçmeyenler?

Yasakçı Zihniyet Artarak Devam Ediyor

Her geçen gün artan baskılar işçi sınıfının üzerine kara bulut gibi çöküyor. En ufak bir muhalif sesi ‘terörist’ ilan eden hükümet yine işçi sınıfının tek silahı olan grevleri de bir bir “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklamaya devam ediyor. Son olarak Birleşik Metal – İş örgütlediği Metal Grevini erteleyen AKP hükümeti yasakçı zihniyetine bir yenisini daha ekledi.  ‘İç Güvenlik Paketi’ ile anti demokratik uygulamalarına tam gaz devam eden burjuvazinin sözcüsü AKP hükümeti bir taraftan da örgütlü işçi sınıfından ne kadar çok korktuğunu gösteriyor.

‘İç Güvenlik Paketi’ Kimin Güvenliğini Sağlıyor?

Bugüne kadar polisin yaptığı illegal işleri artık ‘legal’ olarak yapmasına imkân tanıyacak ‘İç Güvenlik Paketi’ ile polis neredeyse sınırsız yetki ile donatılmış olacak. Savcının haberi dahi olmadan 48 saat gözaltında tutma yetkisinden tutun da ‘olay yerinden uzaklaştırma’ yetkisine sahip olacak polis ayrıca yine savcıya sormadan üst araması yapabilecek. Daha önce valiliğin eylemlere verdiği yasağa rağmen eyleme katılmışsak ve ‘suç’ işlememişsek ‘suçlu’ sayılmıyorduk. Yeni yasa ile birlikte valiliklerin yasakladıkları eylemlere katılmak ‘suç’ sayılıyor. En demokratik hakkımız olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımız elimizden alınıyor.

Sendikal Hareketin En Büyük Krizi: İş Kolu Barajı

Sendikal örgütlülüğün dibe dayandığı günlerde 1 Mayıs’ta katılımı güçlendirmek hayati derecede önemlidir. ‘En mücadeleci’ olarak bilinen DİSK’in sadece 4 sendikası yüzde 10’luk barajı geçerken hükümetin ve işverenlerin desteklediği sarı sendikalar ise işveren ve temsilcisi hükümetle kol kola hareket ediyor. Fakat tüm bunlara rağmen suç sadece liberalizmin günümüzdeki temsilcisi AKP hükümetinde değil elbette. Kendisine ‘mücadeleci’ diyen ancak bugüne kadar işçi sınıfını doğrudan ilgilendiren durumlarda dahi kılını dahi kıpırdatmayan sendikalarındır. Son yıllarda gerçekleşen bütün işçi eylem, grev ve direnişlerinde sendika bürokrasisi adeta patronla işçi arasında arabulucu rolü üstleniyor. İşçileri örgütlü bir güç haline getirmeyip onları oyalamayı, mücadeleden uzaklaştırmayı yeğliyor.

Çözüm Örgütlü İşçi Sınıfında

Burjuvazi kanlı savaşların hemen yanı başımızda devam ettirirken, iş saatlerinin artmasıyla sırtımızdaki sömürü katmerleşirken, anti-demokratik baskılar pervasızca artarken bu gidişe ‘dur’ diyebilecek tek güç örgütlü işçi sınıfıdır. Bugün işçi sınıfına yönelik yapılan saldırılara karşı başta militan sınıf mücadelesi veren sendikalara duyulan ihtiyaç gün gibi ortada. Burjuvazinin işçi sınıfının elinde kalan tek kazanımı olan ‘kıdem tazminatı’na dahi göz dikebilmesi işçi sınıfının örgütünden yoksun olmasından kaynaklanıyor.

İşte böylesine önemli bir döneme girdiğimiz şu günlerde işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta tüm gücümüzü burjuvaziye göstermeliyiz. Hem tarihsel olarak hem de mücadele bayrağını yükseltmek için sahip çıkmamız gereken 1 Mayıs’ta taleplerimizi tüm dünyada olduğu gibi yüksek sesle haykırmalıyız!

*Bu yazı Sosyalist Alternatif Dergisi’nin 1. Sayısından alınmıştır
Previous post Türkei: Regierung verbietet Metallarbeiter-Streik
Next post Tarihle Yüzleşememek*