ISA’dan Neden Ayrılıyoruz – ISA’nın Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Seksiyonlarının Açık Mektubu

Rev-Marxism
Views 488
Okuma Süresi14 Dakika

24.06.2021

CWI’da (İşçi Enternasyonali Komitesi), Kasım 2018’deki IEC’de (Enternasyonal Yürütme Komitesi) başlayan krizin başlamasından bu yana iki buçuk yıl geçti. Bölünme, en büyük uluslararası Troçkist örgüt haline gelen yapının ilerlemesi içinde son derece olumsuz bir gelişmeydi. CWI üç ana ve bir dizi daha küçük parçalara ayrıldı. ISA’nın (Enternasyonal Sosyalist Alternatif) oluşturulması, tüm gücümüzü ve enerjimizi verdiğimiz bir gereklilikti.

ISA azınlığına dönüşen gruba dahil olan yoldaşlar en başından beri ISA’nın çok ciddi bir çoklu parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarmıştı. Bu, tarihsel olarak konuşursak, Troçkist ve anti-kapitalist solda ne zaman liderliğin merkezinde bir boşluk oluşsa bölünmenin gerçekleşmesi deneyimine dayanıyordu,: Her bölünme bir dizi artçıyı da beraberinde getirdi. ISA örneğinde, bu tehlike özellikle vahimdi, çünkü zorunluluk nedeniyle seksiyonlarda mevcut kadroyu çekerek yaratılan yeni lider merkez, homojenlikten, işçi sınıfında ve toplumsal hareketlerde yeterli deneyimden ve büyük örgütler inşa etme yeteneğinden yoksundu. Biz bu süre içinde, ISA’yı inşa etmeye başlamanın yegane yolunun, seksiyonları inşa ederken aynı anda gerekli homojenliği yaratmak için sabırlı, demokratik tartışmalara özel bir vurgu yapmak olduğunu savunduk.

ISA’da farklı görüşler kısa zamanda ortaya çıkacaktı – bu kaçınılmaz bir şeydi. Ne yazık ki çoğunluk, bu farklılıklara, siyasi argümanlara odaklanmak ve tecrübeler, veriler, gerçekler ışığında hataları düzeltmeye açık olmak yerine, doğrudan saldırılarla, çoğu zaman kişiselleştirilmiş biçimde, artan düşmanlık ve karalama kampanyalarıyla olabilecek en kötü şekilde yaklaştı.

Resmi olarak demokratik tartışmalar altında toksik bir atmosfer yaratıldı ve önde gelen organlarla ayrışan herkes esasen dışlandı -bu sadece uluslararası düzeyde değil, aynı zamanda ulusal düzeyde de uygulandı. Sadece son dört ayda Avustralya seksiyonun bölünmesini yaşadık (dörtte üç çoğunluk ayrılma yönünde oy kullandı), Tayvan örgütünün (yine yaklaşık dörtte üç çoğunluk tarafından) ve ABD’deki Cincinnati biriminin (yaklaşık yüzde 90 çoğunluk ile) ayrıldığı konusunda bilgilendirildik.  

Dünya perspektifleri üzerindeki siyasi farklılıklar

Covid-19 krizinin başlamasından bu yana, perspektiflerle ilgili olarak birtakım farklılıklar ortaya çıktı. Tam zamanlılar grubu (merkezdeki profesyoneller), “Neoliberalizmin sonu”nu, “yeni bir Keynesyen varyant”a girişi ve 1930’lara çok benzeyen bir dönemi ilan eden perspektifler hakkında malzemeler üretti. Milyonların antikapitalist bir yönde hızlı bir şekilde radikalleşme sürecini ve kitle bilincinin sola, sosyalist bir yönde hızlı bir şekilde gelişeceği yönündeki öngörüsünü paylaştı. İşçi sınıfı, gençlik ve toplumsal hareketler, insanlığı yeni bir gelişme aşamasına taşıyabilecek daha yüksek bir bilinçle sürekli bir yükselişte olacakmış gibi sunuldu. 

Bu bakış açıları, Enternasyonal Yürütme Komitesi (IE), Enternasyonal Komite (IC) ve seksiyonlarda görüş ayrışmasını gündeme getirdi. Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs, Almanya, Avustralya, İsveç, EWS (İngiltere), İspanyol Devleti ve ABD’den yoldaşlar fikir ayrılıklarını gündeme getirirken, bazıları da kararsız kaldı.

Azınlığın argümanları

Daha sonra azınlık haline gelecek olan ve “İç Demokrasi ve Birlik Eğilimi”ni (TİDU) kuranların argümanlarından bazıları şunlara işaret ediyordu:

  • Neoliberal politikalar ve kapitalizmin neoliberal karakteri küresel ölçekte devam edecek ve önümüzdeki dönemin genel çerçevesini oluşturacaktır. Bu nedenle neoliberalizmin sonunun geldiğini söylemek yanlış olur;
  • Ekonomiye kitlesel fon enjeksiyonu, 2008-9 krizinin devlet müdahaleleri çizgisinde, ancak aslında çok daha yüksek bir düzeyde kaçınılmazdı ve öngörülebilir bir şeydi – bu ekonomik teşvikin önemli bir kısmı Keynesyen bir karaktere sahip olacaktır;
  • Ancak dünya genelinde (özellikle daha yoksul ülkelerde) artan borç ve açıklar, küresel piyasalar için yoğun rekabet ve geçmişte Sovyetler Birliği ve işçi sınıfının kitlesel radikal sol partileri tarafından temsil edilen kapitalist sisteme karşı ciddi bir tehdidin eksikliği nedeniyle Keynesçiliğin uzun süre egemen ekonomi politikası olarak geri döneceğine inanmak yanlış olur.
  • “Küresellikten uzaklaşma” (de-globalisation) ve “ayrışma”yı (decoupling) gereğinden fazla vurgulayıp “yeni bir korumacılık çağı”ndan söz etmek yanlış olur. Bu tür eğilimler elbette halihazırda konjonktürde mevcuttur, ancak neoliberalizmin çöküşünü değil, yeni bir adaptasyon süreci öngörmeliyiz. Azınlık, bunun yanında 2020’nin ilk yarısında neden olduğu çöküşün ardından 2020’nin sonundan ve 2021’in başından itibaren uluslararası büyüme, ticaret ve yatırımın toparlanmasının beklenmesi gerektiğini, yani korumacı politikaların yoğunlaşmasına rağmen küreselleşmenin yeni bir toparlanmasının olacağını savundu;
  • 1930’larla yakın paralellikler kurmak ve içinde bulunduğumuz dönemi “yeni Büyük Buhran” (çoğunluğun son perspektif belgesinde Şubat 2021) olarak tanımlamak yanlıştı. Covid krizinden sonra izlenen ekonomi politikaları, 1929’dan sonraki ilk yıllarda izlenenin tam tersi; 1929’dan sonra ABD ekonomisinin GSYİH’sının eksi %26’sı ile dibe vuran dört yıllık serbest düşüşü bugün tekrarlanmayacak; 1930’ların Roosevelt’in Keynesçiliği bugün tekrarlanamaz; bir yanda faşizm, öte yanda sosyalist devrim ve işçi iktidarı ihtimali önümüzdeki dönemin gündeminde değildir; işçi sınıfı devrimci bir önderlikten yoksundur – hatta iki savaş arası dönemde ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki on yıllarda var olan kitlesel sol işçi sınıfı partilerinden bile yoksundur.

Azınlık aynı zamanda, kapitalist krizin son derece derin olduğunu; kapitalist sistemin kendisine ait hiçbir gerçek çözümü olmadığı; bir istikrarsızlık çağının açıldığını ve devrimci fikirler için çok önemli fırsatlar olacağını vurguluyordu. Ancak aynı zamanda, öznel faktörün zayıflığı, mücadeleci işçi sınıfı örgütlerinin eksikliği, yeni sol partilerin ve liderlerin son zamanlardaki başarısızlıkları, milliyetçiliğin yükselişi, aşırı sağ, sağ popülizm ve otoriterlik vb. nedenlerle hareketler için yenilgiler ve gerilemeler anlamında ciddi tehlikeler barındırmaktadır.

Daha sonraki belgelerde sınıf mücadelesiyle ilgili olarak, en azından sözde, küresel ekonomideki perspektifler ve süreçler ve çağın karakteristiği ile ilgili olarak daha dengeli olmaya çalışılmasına rağmen, farklılıklar devam etti. Gerçek, yoldaşça ve sabırlı bir tartışma yapılsaydı, bu farklılıklar belki de kısmen de olsa çözülebilirdi, ancak çoğunluk, azınlığa “karamsar” vb. diye saldıran kutuplaştırıcı tartışmaları tercih etti.

Hata yapma, hatta ciddi hatalar dahi suç değildir ve herhangi bir oluşum için illa kıyametin koması anlamına gelmez; ancak bu, hatalarımıza açık bir zihinle, gerçeklikten öğrenmeye ve onları düzeltmeye istekli olarak yaklaşıldığı varsayımına bağlıdır. Ne var ki, tam zamanlı ekibi “alt komisyonu”, IE ve IC’deki çoğunluğun desteğiyle, görüşlerini eleştiren IE/IC üyelerine karşı kapsamlı bir saldırıya geçti. Azınlık, “karamsarlıkla” ve kapitalist krizin derinliğini hafife almakla suçlandı. Aynı fikirde olmayanlara kişisel motifler atfedildi. Kısa süre sonra muhalefet “federalizm” ve “revizyonizm” ile de suçlanacaktı. Azınlığın itibarını zedelemek ve üyeleri kutuplaştırmak için her türlü girişimde bulunuldu, buna kadınların ezilmesini anlamamak da dahil.

“Davranış Kuralları”

Çoğunluk tarafından cinsel taciz konuları etrafında üretilen “Davranış Kuralları” (CoC, Code of Conduct) çok tartışmalı bir belgeydi. Cinsel taciz ve saldırıyı tanımlamanın merkezinde yer alan rıza kavramı, tamamen dışarda bırakılmış ve önemsizleştirilmişti. Bunun yerine bize “ölçüsüz” ve “uygunsuz” davranışların bir listesi ahlaki bir tonla sunuldu. Ayrıca, cinsel taciz veya saldırıya ilişkin somut bir şikayetin nasıl ele alınacağına ilişkin prosedürler net ve olması gerektiği kadar somut değildi. Ancak açık olan şey, belgenin herhangi bir noktasında liderliğin kararlarını kontrol etmenin hiçbir yolunun tanımlanmadığıydı. Üyelere liderliğin “kendi davranışlarına dair” karar verdiği önlemleri sadece kabul etmeleri talimatı veriiliyordu, çünkü “bunlar politik gelişimleri için son derece önemlidir”! Gizlilik, ki önemlidir, belirleyici olabilecek tüm şikayetlerle ilgili tüm karar alma süreçlerinde liderliği hesap sorulmaz hale getirecek biçimde şişirilmişti. Ayrıca, “suçluluk kanıtı” bile önemsizleştiriliyordu. CoC’ye göre, liderliğin kararları ve eylemleri, bir soruşturmanın sonundaki “suçluluk kanıtına” değil, “oluşumun çıkarlarına” dayanacaktır! Yani, verilen kararın merkezinde gerçek yoktur. Bunlar, hepsi ülkelerinde feminist haklar mücadelelerde kendini kabul ettirmiş azınlık kadın yoldaşların toplantılarda (Enternasyonal Kadın Konferansı ve IC) ve bunlardan 5’inin imzaladığı bir belgede gündeme getirdiği CoC’deki sorunlardan sadece birkaçı. (İki belge yakında web sitelerimizde yayınlanacaktır). Bunların ortaya koyduğu tüm maddeler reddedildi.

Şubat 2021’in dört günlük IC’si

Çoğunluk atmosferi giderek daha zehirli hale getirdi. Önde gelen organlar hakkında ciddi ve dürüst bir tartışma yapmak mümkün değildi – esasen azınlık tarafından önerilen her şeye karşı bir blok oylama, “birleşik yumruk” yaklaşımı vardı. Yukarıda bahsettiğimiz tüm iddialar ve daha fazlası yazılı olarak yapılmıştır. Azınlığa yönelik sözlü yapılan suçlamalar elbette çok daha kötüydü.

Bu yıl 23 ve 26 Şubat arasında gerçekleştirilen dört günlük Enternasyonal Komite (IC) kesinlikle şok edici bir deneyimdi. Bu toplantının uluslararası örgütün ihtiyaçlarıyla hiçbir ilgisi yoktu, sadece muhalefeti “parçalamayı” amaçlıyordu.

Şubat 2021 IC toplantısı bize geçmişte yaşadığımız ve her zaman CWI/ISA’nın kurtulduğuna inandığımız en kötü sekter kavgaları ve öğrenci politikalarını hatırlattı. Ancak bu toplantı bir istisna değil, bilakis önceki aylarda seçilmiş organlarda yaşananların bir devamıydı – ancak bu sefer uzun bir IC toplantısında yoğunluk kazandı.

Federalizmin “ölümcül tehlikesi”

23-26 Şubat’taki IC toplantısında oylanan “inşa belgesi”nin merkezinde sözde “federalizme karşı mücadele” vardı. Federalizmin CWI’dan miras aldığımız yeni başlayan bir tehlike olduğunu belirtiyor, ancak CWI’nin federalist olduğunu iddia etmiyordu. Belgeye göre, başlangıç ​​aşamasındaki bu tehlike gelişebilir ve “sadece adı Enternasyonal olan bir yapılanmaya yol açabilir”di, dolayısıyla burada ve hemen ele alınması gerekiyordu.

Bazı inanılmaz teorik taklalar ve akrobasilerle federalizm, “ulusal yozlaşma”, “Stalinizm” ve “Mandelizm”in temel nedeni olarak ilan edildi. Ne tesadüf ki, Yunan, İspanyol, Avustralya (Enternasyonal’de ayrılmadan önce) ve diğer kesimler halihazırda federalist olmakla suçlanmıştı. İç demokratik rejiminde ciddi bir eksiklik olan CWI’de var olan asıl sorun, halının altına süpürüldü. Bu demokratik zayıflık, CWI Enternasyonal Sekreterliği bazı konularda azınlıkta olmayı kabul etmeyi reddettiğinde ve bir bölünmeye yol açtığında herkes için aşikardı. Bu inşa belgesinde CWI’nin iç rejimi artık bir sorun değildi; Enternasyonalin karşı karşıya olduğu tehlike federalizmdi.

En son tartışmaların bardağı taşıran son damlaları

Seksiyonlarımızın üyelerinde kargaşaya neden olan en son olaylar, ISA’nın (CWI-majority adını taşıyor hala) Facebook iç grubundaki tartışmaların kapatılması ve Yunan üyelerin ulusal toplantısındaki tartışma deneyimiyle ilgilidir.

İlki ile ilgili olarak, TIDU’nun 4 numaralı Bülteni’nin yayınlandığını basit bir şekilde duyurması, bir saldırı çığı ve ardından enternasyonal merkezin tartışmayı kapatmak için müdahalesiyle karşılaştı. TİDU’nun bu konudaki protestosu, çoğunluğun destekçileri tarafından hiddetli saldırılarla karşılandı.

Bu olaydan kısa bir süre sonra, Cincinnati biriminin ABD seksiyonundan ayrılmasıyla ilgili sorularla ilgili hiçbir tartışma yapılmasına izin verilmedi. Bu olaylarla ilgili bilgiler bile engellendi: ABD liderliği tarafından bir açıklama yapılması gerektiği empoze edildi.

Daha önce de diğer konularla ilgili olarak benzer olaylar yaşanmıştı. Üyelere bazı tartışma konularını sadece seksiyonlarında gündeme getirmeleri talimatı verildi. Bu, elbette açık, gayri resmi bilgi ve tartışmaları mümkün kılan ki yalnızca kaçınılmaz değil aynı zamanda arzu edilmesi gereken farklı seksiyonlardan üyelerin kendi aralarında herhangi bir biçimde toplu şekilde iletişim kuramayacakları anlamına geliyordu. Facebook’ta ciddi bir soruna dönüşebilecek potansiyel aşırılıkları küçümsemeden, bunları çözmenin yolu polisiye tedbirlerden değil, siyasi yollardan, açıklamalardan, tartışmalardan ve özellikle zehirli bir atmosfer yaratanlara meydan okumaktan geçer!

Facebook ve diğer dahili gruplar karar verme platformları olamaz – karar verme mekanizmaları seksiyonlar ve seçilmiş organlar olmalıdır. Ancak fikir alışverişi ve tartışma sansürlenirse, o zaman örgüte saatli bir bomba yerleştirilir – tartışmalar iç grupların dışında, kamusal alanda gerçekleşecek ve bölünmelere yol açacaktır. Özellikle de çoğunluk azınlığa karşı yoldaşlıktan uzak, saldırgan ve çatışmacı olduğunda ve aynı çoğunluk bu gerçeği aynı tartışmayı sansürlemek için kullandığında… Bu nedenle, demokratik tartışmanın önünde büyüyen gerçekten ciddi bir tehdit söz konusu.

Enternasyonal’de (Türkiye ve Kıbrıs’tan önde gelen iki yoldaşın da yer aldığı) tartışmalı konuları ele alan Yunanistan üye toplantısı deneyimi de son gelişmelerde çok önemli bir unsurdu.

Ulusal düzeyde yaşananlar, tüm Yunan yoldaşlara ISA liderliğindeki sorunların son derece derin olduğunu gösterdi. Ulusal toplantının gündemi tam olarak ISA’daki farklılıklardı, ancak uluslararası çoğunluk adına önde gelen konuşmacı , farklılıklar gerçekten yokmuş gibi davranarak başka bir gezegenden yeni gelmiş gibiydi. Bir buçuk yıldan fazla süren çatışmalar, hayal gücünün bir ürünü gibi görünüyordu. Çoğunluğun, salondaki 15’in üzerinde katkı konuşması ile gündeme getirilen soru ve noktalara cevap vermek ve toparlamak zorunda kalan temsilcisi ile ilk konuşmacıya tezat oluşturacak biçimde çoğunluğun tüm pozisyonlarının tamamen doğrulandığını belirterek saldırıya geçti.

Facebook tartışması ve Yunanistan üye toplantısı bardağı taşıran son damla oldular- Yunanistanlı üyeler arasında kargaşaya neden oldular. Yunanistan seksiyonun birimleri ve seçilmiş organlarında hemen bir tartışma alevlendi ve ardından Kıbrıs ve Türkiye seksiyonları iletişim halinde (bu seksiyonların önde gelen yoldaşları toplantıyı olarak takip etmişti) ISA’dan ayrılma kararı alındı.

Eşi görülmemiş bir karar

ISA’dan ayrılmak, seksiyonlarımıza dayatılan bir karardır. Kitlesel bir devrimci Enternasyonal inşa etmek için onlarca yıl çalıştıktan sonra, bu tarihi görevin ISA’nın mevcut liderliği altında gerçekleştirilemeyeceği sonucuna vardık. Bu kararı almamızın nedeni, liderliğin zayıf siyasi analizi ve içinde bulunduğumuz çağın karmaşıklıklarını yeterince anlayamaması değildir, daha çok, eleştiriyi kabul etmemesi, Enternasyonal’de farklı seslerin yaşamasına izin vermemesidir. “Resmi pozisyona” yönelik bir eleştiri ortaya çıktığında, bu, acımasız saldırılara yol açmakta. Yüzeyde “demokratik tartışmalar” düzenleniyor, ancak yüzeyin altında, üyeleri kutuplaştıran, eleştirel seslere kulaklarını tıkamalarına ve tartışma için zehirli bir atmosfer yaratmalarına neden olan kirli iftiralar ve itibarsızlaştırma kampanyaları yapılmakta.

Elbette bu, liderlikteki bir ya da birkaç yoldaşla ilgili bir sorun değil, bu sorun sağlıksız yöntemler ve geçerli olan iç kültürle ilgili. ISA’nın CWI’den miras aldığı, ancak kendisinden kurtulamadığı bu iç kültürdür. Ayrılmamızın birçok yoldaş için, özellikle de tartışmanın henüz başlangıç ​​aşamasında olduğu kişiler için bir şok etkisi yaratabileceğinin farkında olsak da somut durum şu ki, seksiyonlarımız tam zamanlılar aygıtının ve ISA’daki liderliğin çoğunluğunun devam eden siyasi hatalarına karşı koymaya çalışırken aynı zamanda onun tüm bu tahrifatları ve çarpıtmalarına yanıt vermek için daha fazla zaman ve enerji harcamayı göze alamaz. Bunu yapmaya devam edersek, devrimci güçleri inşa etme işini ciddi şekilde tehlikeye atacak, sonu gelmez ve büyük ölçüde anlamsız tartışmalara sürüklenecektik.  

CWI/ISA’nın tüm tarihinde, yaklaşık 50 yılı aşkın bir süredir, hiçbir zaman hayatta kalan bir eğilim ya da hizip olmadı. Hepsi bölünmelere yol açtı. Tüm tarihi boyunca, CWI’nin (IEC) enternasyonal liderliği, enternasyonal merkezi (Enternasyonal Sekreterlik – IS olarak adlandırılan tam zamanlı yapı) kontrol etmekte tamamen başarısız olmuştu. IEC, iç rejimle ilgili sorunların çok ciddi olduğu kesinlikle açıkken bile pasif bir rol oynamıştı. Tek istisna, CWI’nin bölünmesine yol açan IEC çoğunluğunun IS ile 2018 çatışmasıydı.

ISA liderliği maalesef CWI’nin bu kötü geleneklerini sürdürüyor.

Bu, anlaşmazlıklar ve hiziplerle dolu çok zengin bir iç yaşama sahip olan ve Parti’deki ve Enternasyonal’deki tartışmaları, bugün olduğundan çok daha zor koşullar altında, çoğu kez aleni olan Bolşeviklerin deneyiminin inkarı, hatta çarpıtılmasıdır.

Doğru siyasi analizin ve gençliği ve işçi sınıfını bir kitle devrimci partisinin inşasına ikna edebilmenin ve dahil edebilmenin bir koşulu olarak, iç rejim meselesi, yani hassas ve diyalektik bir tarzda uygulanan demokratik merkeziyetçilik meselesi, birçok yönden, bugün Bolşeviklerin zamanından bile daha önemli. Ayrıca, bugün elimizdeki imkanlar o kadar ki, özellikle internet kullanımıyla, iç demokrasi, bilgi alışverişi ve fikir tartışması, geçmişteki herhangi bir zamana kıyasla benzersiz seviyelere ulaşabilir.

Kitlesel bir devrimci Enternasyonal için mücadele sürüyor

Son iki buçuk yıldır aralıksız süren hizip savaşları, seksiyonlarımız için önemli bir maliyet anlamına geliyordu. Güçlerimizi elinde tutabilmemiz bir başarıydı, ancak iç tartışmalara büyük enerji harcayarak fırsatları kesinlikle kaçırdık. Bir sayfa çevirmeye ve kitlesel bir devrimci Enternasyonal’in inşasına katkıda bulunma çabalarımızı sürdürmeye karar verdik.

Uluslararası liderliğin çoğunluğunun bize yönelttiği, federalist olduğumuz, demokratik merkeziyetçiliği ve devrimci enternasyonalizmi terk ettiğimiz, revizyonist olduğumuz, toplumsal cinsiyet baskısını anlamadığımız vb. gibi gülünç iddiaları kayda değer bulmuyor ve reddediyoruz. Çoğunluğun bu tür nitelendirmelere başvurması, siyasi zayıflığının ve sağlıklı bir iç demokratik rejimin eksikliğinin bir göstergesidir. 

Tartışma sırasında her iki tarafça üretilen birçok iç materyal, hassas konulara atıfta bulunulduğunda özenli olacak şekilde, yakında kamuoyuna açıklanacak. Yoldaşların söylediklerimize güvenmelerini beklemiyoruz, onları materyalleri okumaya ve siyasi kriterlere göre karar vermeye davet ediyoruz.

Seksiyonlarımızı büyük devrimci örgütler haline getirmek için çabalarımızı sürdüreceğiz ve aynı zamanda uluslararası devrimci görevlerimizi yerine getirmek için olağanüstü bir çaba göstereceğiz. ISA üyelerinin büyük çoğunluğuna büyük saygı duyuyoruz ve iletişim, karşılıklı saygı, tartışmalar ve ortak dayanışma faaliyetlerini sürdürmeyi umuyoruz. Gerçekte neler olduğunu keşfetmek için geçtiğimiz aylarda, hatta yıllarda ISA veya CWI’den ayrılan gruplar veya seksiyonlarla tartışmaya açık olacağız. Aynı şey gelecekte ISA’dan ayrılacak olanlar için de geçerli elbette. Farklı yaklaşımlarla ilgili tartışmalara gireceğiz ve birlik mümkün değilse, işbirliğini ve ortak eylemi hedefleyeceğiz. Aynı durum diğer Troçkist akımlar veya gruplar için de geçerli olacaktır.

Eski CWI’nin, ISA’nın ve anti-kapitalist Sol’daki birçok örgütün kendilerine atfettiği “mesihsel” özelliklerinin, yani “tarihsel görevleri biz ve sadece biz başarabiliriz” düşüncesinin saçma olduğuna inanıyoruz. Bu özellikler kitlesel bir devrimci Enternasyonal inşa etme yolunda büyük bir engeldirler, yalnızca parçalanmaya yol açarlar. Bize göre, kitlesel bir devrimci Enternasyonal, yalnızca güçlü bir çekim direği temelinde değil, aynı zamanda olaylar, kitlesel patlamalar ve ayaklanmalar temelinde ve yeni devrimci akımların ve güçlerin ortaya çıkması yoluyla da inşa edilecektir. Bu güçlerin bir araya gelmesi gerekli olacaktır ve bu ancak farklı gelenekler, fikirler ve “düşünce okulları” ile yapıcı ve dürüst bir şekilde ilişki kurmak temelinde gerçekleştirilebilir.

Kitlesel bir devrimci Enternasyonal, devrimci Marksizmin temel ilkeleri, temel siyasi görevler, program ve yöntemler üzerinde bir anlaşma temelinde, ve ve işçi sınıfı, yoksullar ve sömürülenler içinde organik bağları ve kökleri olan akımlar olmaları koşuluyla bu türden tüm farklı devrimci akımları bir araya getirebilmelidir.

Stalinizmin Üçüncü Enternasyonal’i ele geçirmesi dışında hiçbir zaman tek parça bir Enternasyonal olmadı. Lenin ve Troçki zamanında Üçüncü Enternasyonal, mevcut en merkezî Enternasyonaldi (1. ve 2. Enternasyonallere kıyasla), ancak hiçbir şekilde yekpare değildi. Tam tersine, yukarıda bahsedildiği gibi farklılıklar yoğun, tartışmalar canlı ve çok sıkça açıktı. Ve bu, savaş, iç savaş, devrim ve karşı devrim koşullarında bile böyleydi… Gelecekteki kitlesel devrimci Enternasyonal, ancak farklı devrimci akımların ve güçlerin özgürlüğüne ve bir arada yaşamasına izin verirse var olacaktır. Düşmanca tartışmalara ve kutuplaşmaya yol açmadan, dostane, yoldaşça, eğitici tartışmalar sürekli olarak gerçekleşebilir.

Kitlesel bir devrimci Enternasyonal inşa etme fikrine bağlıyız ve diğer gruplar, eğilimler ve bireysel yoldaşlarla açık ve demokratik bir diyalog yoluyla bu yönde girişimlerde bulunacağız. Ayrılma kararı planlı olmayıp, saflarımızdaki üyelerin öfkesiyle tetiklendiği için, bu safhada iletişim için web sitelerimizi ve seksiyonlarımızın e-posta adreslerini kullanacağız. Yakında devrimci Marksist enternasyonalist ilkelerimiz çerçevesinde farklı fikir ve katkılara açık ortak bir internet sitesi yönünde hareket edeceğiz.

Aşağıdaki adreslerden bizimle iletişime geçilebilir:

Xekinima , Yunanistan: www.xekinima.org , contact@xekinima.org

NEDA, Kıbrıs: www.nedacy.wordpress.com , nedacyprus@gmail.com

SOSYALİST ALTERNATİFTurkey: www.sosyalistalternatif.comsosyalist.alternatif@gmail.com

Previous post 28. Antinazi Bölgesi / Yunanistan’da “Avrupa’da Irkçılığa Karşı Gençlik” Kampı
Next post Peru: Opportunities and risks opened up by Castillo’s victory | Christina ZIAKKA