Nükleer “Ölüm” |Nihat HALEPLİ

Views 1097
Okuma Süresi9 Dakika

“Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.
(Nazım Hikmet, Japon Balıkçısı, 1956)

Türkiye’de Nükleer Güç Santrallerinin yapımı durdurulmalı!

Hükümet 2005 yılı yatırım planında belirttiği şekilde Türkiye’de üç Nükleer Güç Santrali (NGS) kurmak niyetinde. Egemenler NGS’leri ilerlemenin ve gelişmişliğin bir üst aşaması olarak sunuyor. Aslında devasa nükleer bombalar olan bu santraller insan hayatını ve tüm doğayı kuşaklar boyunca tehdit altında tutacak. Değil yenilerinin yapılması, tüm dünyada NSG’ler hemen kapatılmalı.

Plana göre 2030 yılına kadar Türkiye’de 3 NGS devrede olacak. İsmi geçen ikisinden birinin Mersin Akkuyu mevkiinde, diğerinin ise Sinop’ta yapılması düşünülüyor.

Akkuyu Nükleer Güç Santralinin iskele ve depolamadan oluşan tesislerinin temelleri 15 Nisan 2015’te atıldı. Hesaplara göre, engellenmez ise 2023’te ilk santralin tam kapasiteyle işletmeye geçilmesi planlanıyor. Reaktörün ömrünün 50 yıl kadar olacağı öne sürülüyor.

Akkuyu NGS’nin yapımı ve işletilmesi bir Rus kamu şirketi olan Rosatom’a ait olan Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. tarafından üstlenildi. Türkiye bu firmayla üretilecek elektriği 15 yıl alma garantisi vererek yaptığı 71 milyar dolarlık anlaşmayla alacağı elektriğin birim fiyatını dahi belirlemiş bulunuyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre proje 20 Milyar Dolar değerinde. Yine iddialara göre NGS tamamlandığında Türkiye elektriğinin %6’sını buradan satın alacak.

Sinop’ta yapılması planlanan ikinci NGS devletlerarası bir anlaşmayla Atmea Areva ve Japon Mitsubishi şirketler birliğine ihale edildi. 22 Milyar Dolar değerinde olduğu söylenen NGS’nin inşaatına 2017 yılında başlanması düşünülüyor.

Akkuyu’daki santrali deprem fay hattına 25 km yakındır. Sinop ise deprem riski olmayan bir bölge değildir.

Nedir bu nükleer?

Latince çekirdek anlamına gelen “nukleus” kelimesine dayanan nükleer enerji maddenin atomunun çekirdeğiyle ilgilidir. Uranyum maddesinin atomunun çekirdeğinin dışardan müdahaleyle bölünmesi sonucunda ortaya çıkan büyük miktarda enerjinin, çeşitli teknik yollarla elektrik enerjisine dönüşmesidir söz konusu olan. Örneğin, 1kg uranyumdan 3000 ton kömürden elde edilen enerjiye eşit bir enerji ortaya çıkar. Fakat bu esnada oldukça tehlikeli elektromanyetik dalgalar biçimindeki bir enerji akımı, yani radyasyon da yayılır. Ayrıca bu işlemler ardından kullanılmayan atıklar meydana gelir. Hem işlem esnasında hem de sonrasında ortaya çıkan bu atıklar radyasyon saçmaya devam eder.

Radyasyon canlı hücrenin DNA’sına kadar işleyip onu parçalayacak derecede bir enerjiye sahiptir. DNA’nın hafif hasar alması bile kanser, sakat doğumlar vb. büyük kalıcı sorunlara yol açar. NGS’ler sadece üretim esnasında oluşan radyasyondan başka üretimin ardından oluşan bu atıklardan dolayı da canlı doku için büyük bir tehlike teşkil ederler. Plütonyum,  Stronsiyum, Sezyum ve İyod gibi maddeler hem çok zehirli ve hem de bunlardan bazıları uzunca yıllar doğada yok olmazlar. Örneğin 1 kg Plütonyumdan (239 Pu) 24 bin 100 yıl sonra hala 500 gr arta kalır.

Nükleer enerji tarihi radyasyonun ilk olarak 1896 yılında Antoine Henri Becquerel tarafından keşfine kadar geriye gider, fakat Uranyum atomunun çekirdeğinin bölünmesi ilk olarak 1938’de keşfedilir. Daha sonra birçok keşifte olduğu gibi burada da askeri amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapılır. 1942’de Chicago’da ilk “kontrollü” zincirleme tepkime gerçekleştirilir. 1950’lerden itibaren de “sivil” amaçlı kullanım çalışmaları başlamıştır. İlk büyük ölçekte kullanım amaçlı elektrik üretmek için kurulan NGS Moskova’da 1954’te devreye giren Obninsk NGS’dir.

Nisan 2015 itibariyle dünyada 443 NGS çalışır durumdadır ve bunlardan elde edilen net elektrik miktarı 381,2 GW ile tüm dünyada elden edilen elektrik miktarının %11’i kadardır. 193 ülkeden 31’i NGS’ye sahiptir. En başta sırayla ABD, Fransa ve Japonya gelmektedir. İlk başlarda öngörüleninin aksine NGS yapımı yaygınlaşmak yerine gerilemektedir. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu 1976’daki 2000 yılı için öngörüsü dünya çapında toplam 2300GW iken, bu miktar o yıl sadece 350GW oldu. Der Spiegel dergisinin Temmuz 2012’de yaptığı bir haberde Mycle Schneider adında bir enerji uzmanının yapılan bir araştırmanın (World Nuclear Industry Status Report, 2012) sonucunu yorumlamasına göre de NGS’ler dünya genelinde önemini yitirmekte. Schneider’a göre “nükleer enerji Rönesansı” artık bir masaldır ve doruk noktasına çoktan ulaşmıştır. Her ne kadar yeni NGS’lerin yapılması planları halihazırda mevcutsa da bunlar genellik uzun yıllık geçmişi olan planlardır ve hayata geçirilip geçirilmeyeceği belirsizdir. NGS’lerden elde edilen elektrik miktarının dünya toplam elektrik miktarındaki payı 1993’de %17 iken günümüzde %11’e düşmüştür.

Nükleer neden durdurulmalı?

Emin olabileceğimiz bir gerçek varsa o da NGS’lerin asla “emin” olmadıklarıdır. Bir NGS’de radyasyon, normal üretim süreci esnasında ortaya çıkan sızmalardan, teknik ve insan kaynaklı hataların sonucunda meydana gelen küçüklü büyüklü kazalardan ve ara depolama sırasında yayılabilir. Bunlara ek olarak NGS üzerine uçak düşmesi, deprem gibi doğal felaketler, savaşlar ve 11 Eylül saldırılarında tanık olduğumuz terör saldırıları gibi nedenlerden dolayı NGS’lerden canlı dünyaya radyasyon saçılması her zaman mümkündür.

Normal üretim sürecinde ortaya çıkan aksaklıklardan kaynaklı sızmalara işaret eden sayısız rapor mevcuttur. Çernobil faciasını teknik ve insan kaynaklı çıkmış felaketler, Fukuşima faciasını da deprem nedeniyle ortaya çıkmış NGS felaketler arasında sayabiliriz.

Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Ukrayna’nın güneyindeki Çernobil Nükleer Santrali’nde o zamana kadar bilinen ilk büyük nükleer facia yaşandı. Türk Tabipleri Birliği Nisan 2006’da yayınladığı bir raporun önsözünde kazanın büyüklüğünü çok iyi ifade ediyor: “İnsanlık tarihinin en büyük nükleer felaketi”.  “Kazadan sonraki bir ay içinde çevreye yayılan radyoaktif kirlilik, o güne kadar patlatılan tüm atom bombalarından, nükleer santrallerden ve uranyum madenlerinden doğal ya da kaza ile salınan tüm radyasyondan daha fazlaydı”(Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser, Nisan 2006, Türk Tabipleri Birliği Yayınları).

26 Nisan 1986’da meydana gelen kazanın hemen ardından oluşan radyasyon yüklü bulut önce Avrupa kıtasının büyük bir bölümüne daha sonra da tüm Kuzey yarımküreye yayıldı. Bulutun üçte biri Balkanlar, Yunanistan ve Türkiye’yi etkisi altında aldı.

WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 31 kişinin direk radyasyonun etkisiyle, 9 bin kişinin de 2006 yılına kadar olan sürede radyasyonun sebep olduğu kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini rapor ederken, Greenpeace bu rakamı 200 bin olarak belirtiyor. IPPNW (Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler)’e göre ise 2006 yılına kadar 50 bin ile 100 bin arasında kişi hayatını kaybederken, 540 bin ile 900 bin kişi de sakat kaldı.

Japonya’da 11 Mart 2011’de bir depremin ardından ortaya çıkan tsunamiden sonra Okuma kentinde Fukuşima NGS’de bir dizi kazayla birlikte nükleer erime oluştu. Burada oluşan felaket nedeniyle Çernobil’dekinin iki katından fazla radyasyon sızarak havaya, toprağa, suya ve besinlere karıştı. 100 bin ile 150 bin kişi yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalırken yüzbinlerce hayvan telef oldu.

Max-Planck-Ensitüsü 2012’de yayınlanan bir araştırmaya göre Çernobil ve Fukuşima felaketlerinin ardından NSG’lerde nükleer erime risk oranının o zamana kadar kabul edilenin 200 katı daha fazla olduğunu sonucuna varmıştır. Yani her 10 ile 20 yılda bir nükleer erime meydana gelme riski söz konusudur.

Nükleer enerjinin ortaya çıkardığı başka büyük bir sorun da yüksek radyasyonlu atıklardır. Dünya’da yüksek radyasyonlu atığın canlı doğaya teması olmadan ortadan kalkana kadar konulacak nihai depolama henüz mevcut değil. Şimdilik ara depolara konup belli aralıklarla yer değiştirilen bu atıklar her geçen gün birikmektedir. World Nuclear Association’un verilerine göre her yıl 12 bin ton yüksek radyasyonlu atık mevcut atığa eklenmekte. 2010 yılında dünyada bu atıkların miktarı 300 bin tonu buluyordu.

 Mesele “çiçek-böcek” değil

Diğer canlılardan farklı olarak bizler hayatta kalmak için gerekli ihtiyaçlarımızı kendimiz ürettiğimizden dolayı, beslenmeden barınmaya, giyecek ihtiyaçlılarımızdan sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımıza kadar hemen hemen tamamını karşılamak için bir şekilde alet-edevat kullanırız. “Dünyanın enerji ihtiyacı” dendiğinde söz konusu olan bu ihtiyaçları karşılamak üzere üretim sürecinde kullanılan bu alet-edevat kullanımını ve bunların çalışmasını mümkün kılan enerjidir. Üretimin büyük çoğunluğunun fabrikalar ve büyük üretim alanlarında gerçekleştiği içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde çok yüksek oranda enerji kullanılmakta ve bu her geçen gün daha da artmaktadır.

Sanayi devrimi üzerine gelişen kapitalist toplumun gelinen noktada enerji ihtiyacı artık dünyanın kaldıramayacağı düzeylere ulaşmıştır. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre mevcut politikalar devam ettiği takdirde 2035 yılında dünya enerji talebi %47 artmış olacak. Türkiye’de ise Enerji Bakanlığı tahminlerine göre 2023 yılında birincil enerji (herhangi bir enerji dönüşümünden henüz geçmemiş enerjidir) talebinin %90 artması bekleniyor. CO2 (karbondioksit) emisyon hacmi, küresel ısınma ve bununla bağlantılı olarak buzulların erimesi, doğal felaketlerin gözle görülür derece de artması gibi tehlikeler artık yerküredeki hayat hakkında ciddi bir şekilde kaygılanmamızı gerektiren başlıca nedenler. Ne toplumsal kullanılabilir enerji talebinin en alt seviyelerde olduğu taş devrine geri dönüş ne de öngörebildiğimiz bir tarih diliminde başka bir gezegende yaşam imkânımız olduğuna göre doğayı ve yaşamı korumak için mevcut duruma doğrudan müdahil olup, gidişatı durdurmak gerekiyor.

Oluşturdukları tehlikenin kesinliği, büyüklüğü ve uzun süreli olmaları nedenleriyle yapımı planlanan tüm NGS’lerin yapılmasına engel olunmalı. NGS’lerin atom lobisine milyar dolarlar kazandırmak ve atıklarından nükleer silah yapmak isteyen devletlerin emellerine ulaşması dışında kimseye bir yararı yoktur. Dünya çapında Haziran 2015 itibariyle dünya üzerinde yaşamı yok etmeye yetecek sayıda 4 bin 300’ü hemen kullanıma hazır toplam 15 bin 850 nükleer silah bulunmaktadır.

Genel enerji tüketiminde büyük yük gemileri, uçaklar, tırlar vb. ile ulaşım sektörü sanayi sektöründen sonra ikinci sırada yer almaktadır. Ayrıca otomobil sanayi dünya ekonomisinin en önemli sektörlerindendir. Üretimin kâr için yapıldığı bir sistemde daha fazla kârın dolayısıyla da rekabetin, gerçek ihtiyaçlardan bağımsız olarak hep daha fazla ve en fazla üretmeye zorlaması günümüzde ihtiyaçtan fazla otomobil üretilmesine ve kullanılmasına neden olmaktadır. Örneğin, bir noktadan diğer bir noktaya 100 kişi 1 vagonla ulaşabilecekken, özel bir otomobille bu durum en az 20 otomobil gerektirir. Bu hem üretim esnasında harcanan aslında gereksiz enerji talebi hem de otomobil kullanımında kaynaklı (havadaki CO2 emisyonunun fazlalığı) doğanın ve canlı hayatının kâr için bozulması demektir. Bu yüzden ücretsiz toplu taşımın (özellikle de raylı sistemin) esas alındığı ulaşım politikaları talep edilmeli. Mevcut ulaşım politikalarının kökten değiştirilmesi zorunludur.

Kapitalizmde üretimin toplumsal olmasına karşın bölüşümün bireysel olması üretimin direkt ihtiyaç için değil, bilakis artık kâr için yapılmasını doğurur. Üretimin esas olarak kâr için yapıldığı bir sistemde daha fazla kâr itkisi, gerek insanın gerekse de doğanın ihtiyaçlarının geri plana atılmasına götürür. Örneğin 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden katliamının nedeni maden işletmecilerinin şahsi karakterlerinden ziyade onların kâr amaçları ile ilgilidir. O halde yerküreyi, dolayısıyla insan ve doğayı kalıcı olarak kurtarmak için kâr sisteminin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu ise üretim için gerekli olan alet-edevatın yani üretim araçlarının bireysel mülkiyetinin kaldırılıp tüm insanların kolektif mülkiyetine geçirilmesi ile mümkün olabilir. Kârın ortadan kalktığı bir sistemde reklam, ambalaj, kısa süreli tüketim için kalitesiz imalat gibi gereksiz enerji tüketimine neden olan faktörler ortadan kalkacaktır.

Bir yandan mevcut tüm NGS’lerin kapatılması için mücadele ederken, başta güneş enerjisi gibi alternatif yenilenebilir enerji üretiminin yaygınlaşması savunulmalıdır. Diğer yandan ise doğanın, dolayısıyla da yaşamın kurtarılması konusunda köklü bir çözüm sağlamak için NGS’lere ve doğa katliamlarına karşı verilen mücadele ile üretimde kârın değil de doğayla uyum içerisinde olacak biçimde insan ihtiyaçlarının merkeze konulduğu, demokratik bir ekonomik planlanmanın küresel çapta hayata geçirilebileceği sosyalist bir dünya için verilen sınıf mücadelesinin birleştirilmesi gerekiyor.

 
  • Yapılmakta olan NGS’ler durdurulsun, dünya üzerinde tüm NGS’ler kapatılsın!
  • CO2 Emisyonunun ciddi şekilde indirilsin; Yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji elde edilmesinin hızlı bir şekilde geliştirilip yaygınlaştırılsın!
  • Meseleyi kaynağından çözelim: Üretim sürecinde enerji savurganlığı ve atık oluşumuna engel olmak için ambalaj çılgınlığına son!
  • Ulaşım alanında her türlü özelleştirmelere hayır! Kamu toplu taşımın genişletilmesi! Ücretsiz şehir içi ulaşımı!
  • Otomobil, enerji, ulaşım ve gıda sektörleri işçilerin, doğayı koruma birliklerinin ve tüketici birliklerinin demokratik kontrolünde kamu mülkiyetine geçirilsin!

Previous post Alevilerin yeni partisi HDP mi? |Elif YILMAZ
Next post 15 Dolar hemen şimdi! |Barış ÖZDENER