RCEP: Dünyanın En Büyük İşçi Karşıtı Ticaret Anlaşması İmzalandı |Kirk LOENARD

Views 764
Okuma Süresi6 Dakika

Kirk LOENARD, SOCIALIST ACTION, ISA Avustralya

Kasım ortasında on beş ülke dünyanın en büyük ticaret anlaşmasına imza attı. Kapitalizm yanlısı propagandaya rağmen, bu yeni serbest ticaret anlaşması bölgedeki işçiler, yoksullar ve gençler için kötü bir haber.

Hem dünya nüfusunun hem de dünya gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık %30’unu kapsayan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP, Regional Comprehensive Economic Partnership) anlaşması, bu ülkeler bazında şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı anlaşma ve  çok önemli. Diğerlerinin yanı sıra Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Endonezya ve Vietnam’ı kapsıyor. Bloğun nüfusu ve ekonomik gücü çok büyük.

Yaygın olarak bir serbest ticaret anlaşması olarak tanımlanan RCEP anlaşması, yaklaşık 30 trilyon ABD doları değerinde bir piyasayı içine alıyor. Gümrük tarifelerinin zamanla düştüğü görülecek ve örneğin ürün ‘menşe kuralları’ gibi ortak ticaret standartları oluşturacak. Anlaşma hükümlerine göre, imzacı devletler arasındaki ticaretin %90’ına uygulanan gümrük tarifeleri 10 yıl içinde kaldırılacak.

Tarifeler indirildi ve tedarik zincirleri entegre edildi

RCEP’den önce Çin ve Japonya’nın büyük ekonomileri arasında veya Japonya ile Güney Kore arasında “serbest ticaret” anlaşmaları yoktu. RCEP’den önce, Çin ile Güney Kore arasındaki mevcut anlaşma, Avustralya Financial Review gazetesinin açıkladığı gibi epeyce “sığ” idi. Bu üç büyük güç birlikte, dünya ekonomisinin %24’ünü temsil ediyor.

Anlaşmanın beklenen önemli bir sonucunu Doğu Asya’da önemli ölçüde artan ticaret ve tedarik zinciri entegrasyonu oluşturuyor. Japon hükümeti, üç Kuzeydoğu Asya gücü arasındaki malların %91’ine uygulanan gümrük tarifelerinin RCEP tarafından kaldırılmasını bekliyor.

Japonya’dan Güney Kore’ye gümrük vergisiz ihracat büyük bir sıçrayışla kalemlerin %19’undan %92’ye yükselecek. Japonya’nın Çin’e ihracatının %86’sı üzerindeki gümrük tarifelerinin kaldırılması, şu anda gümrük vergisinden muaf olan malların %8’inde artırılması bekleniyor. Bu, Japon otomobil bileşeni ihracatçılarının örnek olarak Çin otomobil fabrikalarıyla entegre olmasına yardımcı olabilir. The Economist dergisinin aktardığı bir çalışmada, anlaşma nedeniyle Güney Kore ve Japonya’nın gelirlerinin 2030 yılına kadar %1’den fazla artması bekleniyor.

Güney Kore, Japonya ve Çin arasında daha da liberal bir üç yönlü serbest ticaret anlaşması için müzakereler 2012’den beri devam ediyor. Bu yolda hala engeller olsa da RCEP’nin imzalanmasının süreci daha da ilerletmesi bekleniyor.

RCEP bloğundaki tüm ülkeler için tek tip ‘menşe kuralları’, bir ürünün ‘uyruğunun’ belirlenmesini daha kolay hale getirecek ve daha ucuz ve daha basit tedarik zinciri entegrasyonuna izin verecektir. Yeni Zelanda’da satılan, Güney Kore ve Japon parçaları içeren, Çin’de monte edilmiş bir otomobil, tek bir anlaşma kapsamında uçtan uca kapsanacak ve hat boyunca herhangi bir yerde ‘üçüncü ülke bileşenleri’ gümrük tarifelerini tetiklemeyecek.

Öte yandan RCEP, ülkelere stratejik veya hayati olduğunu düşündükleri alanlarda gümrük tarifeleri hala korumalarına izin vererek, anlaşmaların tarım ve hizmet sektörü üzerindeki etkisini bir şekilde sınırlıyor.

Doğu Asya merkezde

İlk olarak 10 üyeli Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği bloğu (ASEAN) tarafından başlatılan RCEP müzakereleri, ABD’nin kısmen başarısız olan Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) ticaret anlaşması için müzakerelere başladığı sırada başlatıldı. ABD, Trump yönetiminde TPP’den çekilmesine rağmen, anlaşma diğer 11 üye ülke tarafından imzalanmaya devam etti ve şimdi TPP11 veya CPTPP olarak biliniyor.

ASEAN; Brunei, Endonezya, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam’dan oluşmaktadır. Ayrıca Avustralya, Yeni Zelanda, Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan müzakerelere taraf oldu.

Hindistan hariç tüm ülkeler anlaşmayı imzaladı. Şimdi üye ülkelerin nihai onayını bekliyor. Bu süreç, anlaşmanın 2022’nin başında yürürlüğe girmesine izin verecek şekilde önümüzdeki yıl tamamlanabilir.

Hindistan, bildirildiğine göre tarım ve mamul mallar üzerindeki gümrük tarifelerini düşürmek istemediği için RCEP’yi kabul etmedi. Güneydoğu Asya ve Çin kaynaklı daha ucuz mamul mallar ve Yeni Zelanda ve Avustralya’nın tarım ürünleri potansiyeli Hindistan’ın muhalefetini uyandırdı. Ancak anlaşma, Hindistan’ın daha sonra yeniden düşünmesine ve katılmasına izin veriyor, yine de bu olasılık şu anda pek olası görünmüyor.

Buna ek olarak, özellikle yılın başlarında Çin ile artan sınır çatışmalarının ardından, ABD emperyalizmi Hindistan’a büyük bir güç katıyor. ABD, Çin’i çevrelemek ve bölgedeki etkisini dengelemek için Hindistan’ı kullanmaya çalışıyor.

Çin, RCEP’deki diğer tüm ülkeler için en büyük veya ikinci en büyük ticaret ortağıdır; bu, anlaşmayı Çin başlatmamış olmasına rağmen, içindeki baskın güç olduğu anlamına gelir.

Hindistan’ın çekimser kalma kararı önemli olsa da RCEP hala küresel ticaret ve dünya ilişkilerinde önemli bir gelişmedir. Hindistan’ın katılımı olmasa bile, etkili Amerikan düşünce kuruluşu The Brookings Institute tarafından alıntılanan bazı araştırmalar, RCEP ve CPTPP’nin birleşiminin ABD-Çin ticaret savaşı etkisini, her iki ülke için tek tek olmasa da küresel olarak dengeleyebileceğini öne sürüyor.

Tahminler farklılık gösterse de The Brookings Institute tarafından atıfta bulunulan aynı çalışma, RCEP’nin 2030 yılına kadar dünya gelirlerini yılda 209 milyar ABD doları ve dünya ticaretini 500 milyar ABD doları artırmasını bekliyor. Dünya ticaretindeki artışın yaklaşık dörtte üçünün RCEP üye ülkeleri arasında gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Çin tarafından başlatılmasa da RCEP, ABD ile Çin arasında artan stratejik çatışmada rol oynuyor. Washington ve müttefikleri “kurallara dayalı uluslararası düzen” sloganı altında Pekin’le savaşırken, RCEP, ABD’nin müdahalesi olmaksızın geniş ve çok önemli bir bölgede yeni bir ticaret kuralları dizisi oluşturuyor.

Çin’in başbakanı Li Keqiang, anlaşmayı “çok taraflılığın ve serbest ticaretin zaferi” olarak nitelendirerek, Çin’in bir zamanlar ABD tarafından savunulan bir ideolojinin savunucusu olarak görünmeye devam etmesine izin verdi.

RCEP, son yıllarda ABD olmadan bölgede imzalanan üçüncü büyük anlaşmadır. Birincisi, Çin tarafından başlatılan Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) idi. İkincisi, ABD’nin çekilmesine rağmen üzerinde anlaşılan CPTPP idi.

AIIB, 2015 yılı sonunda faaliyete geçti. Bankanın dünya çapında 103 üye ülkesi var. ABD’nin müttefikleri Avustralya ve Güney Kore’ye bankada yer almamaları için baskı yaptığı, ancak başarısız olduğu bildirildi. AIIB, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’na potansiyel bir rakip olarak görülüyor.

Gizli şirket anlaşmalarına hayır, bunun yerine sosyalist ticaret

Önceki yıllarda yapılan diğer büyük küresel serbest ticaret anlaşmaları gibi, RCEP de hükümetler arasında sıkı bir gizlilik içinde müzakere edildi. Anlaşmanın metni, anlaşmanın 15 Kasım’da imzalanmasından önce incelemesi veya tartışılması için açıklanmadı.

Müzakerelere sendikaların, çevre kampanyacılarının, gençlik eylemcilerinin veya diğer ilerici, mücadele örgütlerinin veya işçi sınıfının temsilcileri yoktu. Öte yandan şirket lobicileri, anlaşmayı hazırlayan politikacılara ve bürokratlara serbestçe erişebiliyor.

Bu anlaşmaların müzakerecileri, gizlilik nedenleri konusunda çok netler. Protestolara ve RCEP gibi anlaşmaları durdurmak için siyasi baskıya yol açabilecek herhangi bir inceleme veya eleştiri istemiyorlar.

İşçileri ücretler ve çalışma koşulları konusunda “dibe doğru yarışa” sürükleyen on yıllarca süren şirket yanlısı ticaret anlaşmalarından sonra, dünya çapındaki sıradan insan kitleleri bu tür anlaşmalara haklı bir şekilde düşmandır.

Birçok yönden RCEP ticaret anlaşması, bölgenin çalışan ve fakir insanları için “aynı eski hikaye”nin bir tekrarıdır. Bu, kapitalistler arasında daha keskin rekabete, bölge işçi sınıfından bölge halkını kâr için daha etkin bir şekilde sömürmesine izin verir. Daha keskin kapitalist rekabet, ücretleri düşürmek ve hem demokratik hem de sendikal haklara saldırmak anlamına gelir. Kamu sektörüne daha fazla saldırmak ve sosyal hizmet ve yardımları ortadan kaldırmak veya kısıtlamak anlamına gelir.

Büyük iş[veren] medyası, anlaşmanın COVID-19 pandemisinin tetiklediği [ekonomik] durgunluklardan ve krizlerden ekonomik iyileşmeye yardımcı olacağı argümanına yer verdi.

Önümüzdeki aylarda ve yıllarda yenilenen bir ekonomik büyümeden kimler yararlanacak? Geçmişteki tüm durgunlukların ardından olduğu gibi, aşırı zengin azınlığın, RCEP kapsamındaki ülkelerdeki acı çeken ve sömürülen emekçi ve genç kitlelere verdiği özverili hiçbir armağan olmayacak.

Herhangi bir [ekonomik] “toparlanma”dan bir parça kapmak için sıradan insanların kapitalist düzenden gelen saldırılara direnmesi ve sınıf mücadelesi kampanyaları ve örgütlenmeleriyle karşılık vermesi gerekecektir.

Sosyalistler hem kapitalist serbest ticarete hem de yerel veya ulusal patronların ve onların kârlarının kapitalist korumasına karşı çıkıyorlar. Bu her iki politika da dünyadaki tüm sıradan insanların sayılamaz sorunlarına ve sonsuz acılarına bir çözüm değildir.

Bunun yerine sosyalist bir ticaret politikası, açık ve demokratik müzakereleri içerecektir. Herkese faydalı ortak sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için bölgedeki tüm sıradan insanların çıkarlarını temsil edecektir.

Büyük şirketlerin kolektif kamu mülkiyeti ve sıfırdan demokratik ekonomik planlamaya dayanan tüm ülkelerin ortak kaynaklarını ve yeteneklerini paylaşmanın en iyi yolunu temel alacaktır.

İnsanların büyük çoğunluğunun daha yüksek ücretler, daha iyi yaşam standartları ve sağlık ve eğitim gibi yüksek kaliteli temel hizmetlere ücretsiz erişim ihtiyacı vardır. Çoktan başlamış olan iklim değişikliğinin korkutucu etkilerini tersine çeviren çevre standartları ve yeşil üretim, sosyalist ticaret politikasının da merkezi noktası olacaktır.

Dünyadaki tüm çalışan insanların bu ortak çıkarı, herhangi bir ülkenin kapitalistlerinden ve onların kıyasıya rekabet sistemlerinden çok daha fazla ortak yönümüz olduğu anlamına geliyor.

Bütün bunlar, işçi sınıfı halkının ve müttefiklerinin kapitalizme ve onun ölümcül çürümüş politikalarının, fikirlerinin ve uygulamalarının karşısında uluslararası ölçekte örgütlenmesini gerektirir.

01 Aralık 2020

Bu yazı The SOCIALIST‘tan çevirilmiştir

Previous post 25 Kasım- Kapitalist Şiddete Karşı Sosyalist Feminizme İhtiyacımız Var!
Zenginlerin İkiyüzlülüğü ve Sinizmi Next post The Hypocrisy and Cynicism of the Rich

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.