Trump’ın Diktatörlükle Flörtü |Claus LUDWIG

Views 613
Okuma Süresi6 Dakika

Biden sevilmeyen ve solgun biri olmasına rağmen, Trump anketlerde geride kalıyor. Corona ABD’yi sert vurdu, 200.000’den fazla insan öldü, ekonomi daha önce hiç olmadığı kadar çöktü. Virüs ve ekonomik yıkım kontrol altında değil. Trump, yeniden seçilmeme tehlikesine karşı, sadece seçim sahtekarlığı söz konusu olduğunda kaybedebileceğini iddia ederek tepki gösterdi. Böyle bir durumda konumundan vazgeçmeyeceğini belirtti. Peki, bu diktatörcülük oyununu ne kadar ileri götürebilir?

Claus LUDWIG, Sozialistische Alternative, ISA Almanya

Trump, “Demokratların ateşleyeceği” seçim hilesi tartışmasının Yüksek Mahkemede sonuçlanacağını kehanet etti ve yargıç Ruth Bader Ginsburg’un ölümünden sonra kendi lehine çoğunluk sağlamak için kurulu hızla tekrar dokuz yargıca çıkarmak için elini çabuk tuttu.

Pandemi nedeniyle posta yoluyla kullanılacak oylarda rekor katılım bekleniyor. Anketlere göre, Demokratların destekçilerinin posta yoluyla oy kullanma olasılığı daha yüksek. Trump, mektup oyları sahteciliğe yatkın olarak sunmak için aylar önce bir kampanya başlattı. Dolandırıcılığa karşı uyarıda bulundu ve ABD Posta Hizmetini (USPS) zayıflatmak için aktif olarak çalıştı.

İlk başta, 3 Kasım’da herkesin posta yoluyla oy vermesini sağlamak için gerekli ek fonları reddetti. Trump tarafından atanan Posta kurumunun yeni başkanı Dejoy, Temmuz ayında mektupların postalanmasını etkileyecek olan kesintilere gitmeye karar verdi. Fazla mesai yasaklandı, postanelerin açılış saatleri kısaltıldı, posta kutuları söküldü, posta merkezlerindeki teknoloji kapatıldı. Dejoy’un 2020 başkanlık seçimleri öncesinde posta kurumunu kasıtlı olarak zayıflatmak için göreve getirildiği çok rahat görülebiliyor. Böylece, Trump’ın korumasız mektup oylarla ilgili hikayesi gerçek bir temele oturtulmuş, aynı zamanda posta hizmeti itibarını yitirerek daha sonraki bir özelleştirme için zemin hazırlanmış olacak.

Haksız seçim sistemi

ABD seçim sistemi sınırlı ölçüde demokratiktir. Seçim sistemi nedeniyle, Orta Batı’daki daha küçük, muhafazakar eyaletlerdeki oylar, kalabalık kıyı eyaletlerindekine göre daha fazla sayılıyor. 2016 seçimlerinde Trump, Hillary Clinton’dan neredeyse üç milyon daha az oy almıştı, ancak seçimi 304’e 227 oyla kazandı.

Almanya’nın aksine, bir vatandaş olarak otomatik olarak bir oylama bildirimi almıyorsunuz, bilakis bunun için aktif olarak kayıt yaptırmanız gerekiyor. Bu, düşük eğitim seviyesine ve stresli çoklu işlere sahip kişilerin katılımı için bir engel teşkil eidiyor. Seçime katılım oranı yalnızca % 60’dır. Ayrıca 51 eyalette oylama sistemi farklıdır. Bazı eyaletlerde, postayla oy kullanan seçmenlerin oyları bunlar sadece seçimden önce ulaştığında sayılır, bazılarında posta damgası seçim gününe kadar sürer. Cumhuriyetçi aday George W. Bush, 2000 yılındaki başkanlık seçimlerini Demokrat Al Gore’un hemen önünde kazanmıştı. Florida eyaleti belirleyiciydi. Ama oradaki oy sandıkları kayboldu. Gore’un adı oy pusulasına uygunsuz bir şekilde yerleştirilmişti. Cumhuriyetçi vali Jeb Bush’un hukuki kontrolü altında yapılan birkaç yeniden sayımın ardından, kardeşi kazanan ilan edilmişti.

Gerilim stratejisi

Trump, ırkçı polis şiddetine karşı protesto dalgasına tartışmayı tırmandırarak tepki gösterdi. Bu sağcı popülistin bakış açısından, tartışma çoğunlukla kazanılamazdı. Fakat bunu kendi takipçilerini pekiştirmek ve radikalleştirmek ve genel bir güvensizlik duygusunu teşvik etmek için kullanabildi.

Polis, George Floyd’un Mayıs ayında ölümünün ardından barışçıl gösterilere yoğun şiddetle saldırdı. Oregon, Portland’da, askeri kıyafetler giymiş numarasız federal yetkililer göstericilere karşı harekete geçti, gösterilerin tamamına göz yaşartıcı gaz ve biber gazı sıktı, insanları sebepsiz yere tutukladı ve onları önce bilinmeyen yerlere götürdü.

Sağcı milis üyeleri, Black Lives Matter (BLM) hareketinin gösterilerine birkaç kez saldırdı. Göstericilere yemek dağıtan kişilere özel görev kuvvetleriyle saldıran ve araçlarını imha eden polis bunlar için günlerce serbest bırakıldı. Wisconsin, Kenosha’da 17 Ağustos sonunda Nazi Kyle Rittenhouse yarı otomatik tüfeğiyle gayet sakin bir şekilde polisin yanından geçerek bir BLM gösterisinde iki katılımcıyı öldürdü ve rahatsız edilmeden polis hatlarından geri döndü. Ancak bir gün geçtikten sonra evinde tutuklandı.

Trump, kendisini “barış ve düzen” için güçlü bir adam olarak sunmak için her yerde bulunan şiddet ve tehdit hissini teşvik etmeye güveniyor. Polisten ve sağcı milislerden kaynaklanan şiddet, polis şiddetini daha fazla meşrulaştırmayı amaçlamaktadır. 1970’lerde bu “gerilim stratejisi” Türkiye’de özellikle başarılı oldu- sağcı terör halkı korkutup tüketti ve Eylül 1980’de askeri darbenin kabul görmesinin temelini attı.

Irkçı şiddete karşı hareketin, bu yöntemlerle sindirilmesine izin verilmemelidir. Protestolar dikkatlice organize edilmelidir. Ancak tek bir potansiyel katil tehdidinin protestoların iptal edilmesine yol açmamalıdır. Aşırı sağcıların özgüvenleri ve yıkıcılık istekleri ırkçı devlet tarafından destekleniyor. Ancak aşırı sağ, BLM gibi sosyal hareketlerden sayısal olarak çok daha küçüktür. Hareketler, kendini savunma için bir strateji geliştirme ve kendilerini sağcı çetelerin tehlikesini en aza indirecek bir konuma yerleştirme göreviyle karşı karşıyadır.

Sorun, Trump ve çevresinin bir seçim yenilgisi durumunda, çoğunluğa yalan söyleyip Beyaz Saray’ı boşaltmayı reddetme yeteneğine sahip olup olmadığı değildir. Trump’ın politik psikolojisi, kendisini şaşmaz bir patron ve demokrasiyi yalnızca dekoratif bir aksesuar olarak gören bir işadamı olarak doğal gördüğü kendi imajına dayanıyor. Şüphesiz, tabanının sert çekirdeği de demokratik hakların altını oyarak ve güç kullanarak başkanını görevde tutmaya hazır. Trump’ın tabanının bazı kesimleri, bu benmerkezci milyarderin, kendilerine yani basit “beyaz Amerikalılara karşı komplo kuran düzene karşı” bir savaşçı olduğu masalına inanıyor.

Kim gerçekten karar veriyor?

Kararlar ama sadece Trump ve destekçileri tarafından verilmiyor. Belirleyici olan, ABD’deki egemen sınıfın, sermaye sahiplerinin ve onların siyaset, ordu, idare ve yargıdaki sadık temsilcilerinin nasıl davrandığıdır. ABD başkenti, 1861-65 İç Savaşından bu yana diktatörlük deneylerine izin vermemesi açısından iyi gidiyor. İki kapitalist yanlısı partiye dayanan başkanlık sistemi, sermayenin çıkarlarının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlıyor ve ortaya çıkan hoşnutsuzlukları fark etmek ve karşı önlemleri başlatmak için yeterli uyarı mekanizması ve emniyet sibobuna sahip. Deliliğin eşiğinde tüm eksantrik manevralarına rağmen Trump da kapsamlı kontrol ve denge sistemine entegre edilmiştir. Kongre, Senato ve eyaletlerin büyük bağımsızlığı onun gücünü sınırlıyor.

Son yıllarda egemen sınıf içinde çatlaklar açıldı. Çin’in yükselişi karşısında ABD kapitalizminin gerilemesinin nasıl durdurulacağına dair tartışma çatlağın yeri gibi görünüyor. Özellikle endüstriyel düşüşten ağır etkilenen kömür, petrol ve çelik gibi eski endüstrilerin temsilcileri Trump’ı destekliyor. Devlet aygıtında, poliste ve orduda, Trump’ın sağcı popülist pozisyonlarına sempati var. Cumhuriyetçi Parti’nin sağcı hareketi Trump’ın başkanlığı sırasında hızlandı. Artık daha açık bir şekilde ırkçı ve cinsiyetçi. St. Louis, Missouri’de, zengin beyaz bir çift yol kenarında durarak BLM gösterisine tüfeklerini doğrultturmuştu. Bu provokasyonlarının bir ödülü olarak çift Cumhuriyetçilerin seçim kongresine davet edildiler.

Sermayenin diğer kesimleri, Trump’ın Çin’in yükselişine karşı koymak için ne kadar az strateji bulabildiğini dehşetle karşılıyor. Dış politikada ileri geri gitmesi ve diplomatik saldırıları ABD’yi daha fazla izole etti ve dünya siyasetindeki rolünü zayıflattı.

Trump, bir seçim yenilgisine rağmen iktidarını korumaya çalışırsa, bu, ekonomik yöneticilerde birleşik bir tepkiye yol açmayacaktır. İşveren derneklerinde, poliste, orduda ve yargı organlarında keskin tartışmalar yürütülecek ve aygıtlar içinde konumlar için mücadeleler olacaktır.

Hangi çizginin diş geçireceği, Trump’ın operasyonlarına verilen tepkiye bağlı. Seçim sonuçları, iddiaları medyada desteklenip genişletilebilecek kadar birbirine yakın olursa ve protestolar tereddütlü gelişirse, devlet ve sermaye Trump ile uzlaşabilir. Eğer yeni erenjik bir kitlesel hareket ortaya çıkar, seçim hilesi çok açık, kurumlara olan güven azalmaya devam ederse, o zaman sistemin kontrol ve denge mekanizmasını devreye sokması ve Trump’tan kurtulup Biden’ı başkan olarak yerleştirmenin siyasi veya yasal yollarını bulma olasılığı artar. Senato’da Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Mitch McConnell, Twitter’da şunları yazdı: “3 Kasım’ın kazananı 20 Ocak’ta göreve getirilecek. Bu, 1792’den beri her dört yılda bir olduğu gibi, düzenli bir geçiş olacak”, bu da sermayenin şu ana kadarki hattını teyit ediyor.

Egemenlerin bölünmüşlüğü

Trump, kapitalistler için bazı kirli işler yaptı ve yapmaya hazır. Ancak bunun bedeli, sisteme karşı ruh halini keskin bir şekilde kışkırtmak olursa, bu, egemenler ve onların aygıt içindeki temsilcileri tarafından çok yüksek olarak görülebilir. Aynı zamanda diktatörlükle flört eden tek kişi Trump değil. ABD’nin Corona krizindeki gerileme hızı ve gücü ve beklenen zorlu sınıf çatışmaları göz önüne alındığında, devlet aygıtındaki daha geniş katmanlar, baskının genişletilmesiyle flört ediyor ve başkanın izlediği gerilim stratejisini memnuniyetle karşılıyor.

Kesin olan tek şey ne Trump ne de Biden’ın ABD emperyalizminin krizinden kaçamayacağıdır. Kesin olan şey her ikisinin de hem süper zenginler için hem de nüfusun çoğunluğuna karşı politikalar üreteceğidir. Kesin olan, Trump’tan kesin bir yenilgi ve geri çekilme durumunda bile, onun sağcı popülist tabanı çalınan seçim hikayesine inanacak ve ona tutunacaklar, bu da – Biden’ın yıllar sonra sinir bozucu bir başkanlığından ardından – daha güçlü ve daha aşırı bir sağın dönüşüne yol açacaktır.

Eylül sonu perspektifinden hareketle, Biden muhtemelen bir seçimi kazanacak ve – muhtemelen uzun süren siyasi ve yasal tartışmalardan sonra – sonunda başkanlığın Demokratlara devri gerçekleşecek. Ancak o zamana kadar çok şey olabilir. Trump’ın diktatörlükle flört etmesi, ABD kapitalizminin, 19. yüzyılın sonundan itibaren muzaffer ilerlemesinden bu yana en derin krizinin bir işaretidir. Bunun flörtten fazlası olup olmayacağına henüz karar verilmedi.

6 Ekim 2020

ISA

sozialismus.info

Previous post Almanya, Avrupa Birliği Konseyi Başkanlığı’nı Devraldı |Sebastian RAVE
Next post BELARUS: Grev Komitesi Üyesi Petr PECHKUROV Anlatıyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.