TÜRKİYE FORUMU |İsmail N. OKAY

Views 1117
Okuma Süresi7 Dakika

SEÇİMLERLE BİRLİKTE TEK-ADAM REJİMİ TESCİLLENDİ! |

HDP ve DİĞER SOSYALİST GÜÇLER ACİL OLARAK GENİŞ KATILIMLI

TÜRKİYE FORUMU

ORGANİZE ETMELİ! |

24 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan’ın kazanmasıyla Türkiye’de tek-adam-rejimi tescillendi. Tüm muhalif kesimler için zorlu olacak bu dönemde sol-sosyalist hareketin önünde muhtemel bir krizden en önce etkilenecek işçi sınıfını, rejime ve onun temsil ettiği kapitalist sisteme karşı birleştirmek gibi üstesinden gelmesi gereken bir görev duruyor. Gerek her geçen gün kendini hissettiren ekonomik kriz; gerekse de içinde birçok sosyalist sol grubun temsilcileri yer alan HDP’nin anti demokratik yüzde 10 barajını aşması bu dönemde birleşik bir sol gücün oluşturulması için devasa olanaklar sunuyor.

Türkiye’de ülke yönetimindeki tüm yetkilerin, dolaylı ve dolaysız olarak tamamen Cumhurbaşkanına verildiği ve bir kişi-diktatörlüğü niteliğindeki başkanlık sistemine geçiş anlamına gelen yasalar 2017 Nisan ayında yapılan Anayasa değişikliği referandumuyla kabul edildi. Fakat bu yasaların referandumun ardından yapılacak ilk seçimlerle birlikte yürürlüğe girmesi şartından dolayı erken bir seçim zaten herkesin beklediği bir ihtimaldi.

Fakat hükümetin bir yıl sonra yapılması gereken seçimleri 24 Haziran’a alan erken seçim kararının en önemli nedeni Türkiye ekonomisinin alarm veren durumuydu. Bu açıdan bakıldığında, zaman Erdoğan rejiminin aleyhine işliyordu artık. Çünkü Türkiye ekonomisi kâğıt üzerinde hala ekonomik büyüme kaydediyor olsa da kitlelerin günlük yaşamında bu tamamen aksi yönde kendini hissettiriyor. Bu çerçevede seçimler, bir ekonomik kriz, dolayısıyla da hükümetin uygulayacağı kemer sıkma politikaları gibi önlemler ve bunların kitlelerin yaşamı üzerine etkileri nedeniyle Erdoğan rejiminin devamlılığı açısından bir şekilde atlatılması gereken bir eşikti. Erdoğan ve AKP’nin 24 Haziran’da yapılan seçimlerden zaferle çıkmaları bu eşiği aştıkları anlamını geliyor. Böylece her şey normal koşullar altında devam ettiği takdirde, iktidarları önümüzdeki beş sene için garanti altına alınmış oldu. 24 Haziran’da elde ettiği sonuçla birlikte, gelecek yıl yapılacak yerel seçimler hariç Erdoğan rejiminin önünde artık ne bir seçim, ne de atlaması gereken bir engel kaldı.

Türkiye’de tek-adam-rejimi artık resmen hâkim

Türkiye uzun zamandır zaten bir-tek-adam rejimi ile yönetilmekteydi. 24 Haziran seçimini Erdoğan ve AKP/MHP koalisyonunun kazanması ise bu rejimin kâğıt üzerinde tescillenip yapısal olarak pekiştirilmesi anlamına geliyor. Bunun hafife alınması şöyle dursun, bilakis niteliksel bir dönüşüme, yani tamamen yeni bir duruma tekabül ettiği zaman içerisinde kendini iyice gösterecektir. Bu açıdan bakıldığında Erdoğan seçimlerden kesinlikle güçlenerek çıktı ve bu sonuç hafife alınmamalı. Bunun anlamı, önümüzdeki dönemin tüm muhalif kesimler, özellikle de sol açısından çok daha zorlu olacağıdır.

Diğer taraftan seçimler, AKP’nin parlamentoda tek başına çoğunluğu kaybetmesiyle de sonuçlandı. AKP ve Erdoğan, aşırı milliyetçi MHP ile kurdukları bir ittifakla ancak çoğunluğu yakalayabildiler. Bu da Erdoğan ve partisinin MHP ile kurdukları çıkar ittifakını seçimlerden sonra da sürdürmek zorunda oldukları bir durum ortaya çıkardı. Bu durumun rejim açısından ileriki zamanlarda muhakkak farklı sonuçları olacaktır. Nitekim her ne kadar hemen görevden alınmış olsa da MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan’ın seçimlerin hemen ardından ağzından kaçırdığı “Meclis’te ne dersek o olacak, Erdoğan’ı biz kurtardık. Elbette 49 vekil bizim beklediğimizden azdır. Ama bugünkü 49 vekil, bütün değerlerin üstündedir, büyük bir mücadelenin eseridir ve Meclis aritmetiğinde MHP’yi kilit konumuna getirmiştir. Bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. MHP’nin genel başkanı hem Erdoğan’ı, hem Adalet ve Kalkınma Partisi’ni hem Meclis’i hem de devleti kurtarmıştır. Bu da böyle bilinsin” sözleri bunu en iyi dışa vuran örnek.

Hiçbir şey bitmiş değil

Buna rağmen, yeni durumdan Türkiye’ye faşizmin yerleştiği ve herşeyin bittiği; umudun kalmadığı anlamını çıkarmak da yanlış olacaktır. Türkiye’de bu zorlu dönemde üzerine büyük görevler düşen hala işleyen sendikalar, meslek örgütleri, sol/sosyalist parti ve örgütler bulunuyor. Bu görevlerden şu an en önemlisi kuşkusuz işçi sınıfının güçlü ve bağımsız gücünü inşa etmektir.

Daha da önemlisi, bir başka açıdan bakıldığında içine girdiğimiz dönem, nesnel koşullar itibariyle solun böyle bir güç inşa etmesine uygun zeminlerin ortaya çıkmasına da gebe. AKP’nin yaslandığı “ekonomik istikrar” çoktandır alarm halinde ve Türkiye ekonomisi bir krize doğru son sürat koşuyor. 2008 krizini “teğet geçecek” biçiminde inkâr etmeyi seçen Erdoğan bile durumun hiç de iyi olmadığını itiraf eder biçimde, hazırlıklarının yapılacağı bir “depremden” bahsetti. Elbette bu muhtemel kriz ve etkileri her şeyden önce rejime karşı hala yanlış ümitler besleyen işçi sınıfını ve yoksulları çok güçlü bir şekilde sarsıp silkeleyecektir.

Bunun yanında Türkiye’de aslında artık bir “hareket” olarak niteleyebileceğimiz bir rejim karşıtlığı söz konusu. Gezi Direnişi ile kendini en belirgin bir biçimde gösteren (kökleri için belki Cumhuriyet Yürüyüşlerine gidilebilir) bu hareket pek farkında olunmasa da varlığını radikalleşerek sürdürüyor. 2017’de CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından CHP’ lideri Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ADALET yürüyüşü sonrasındaki mitinge ve Muharrem İnce’nin seçim mitinglerine katılan milyonların, Erdoğan rejimiyle asla uzlaşmayan ve sönümlenmesi şöyle dursun giderek daha da kristalize bir biçimde kendini gösteren bir rejim karşıtı hareketin varlığının dışavurumları olduğu apaçık. Artık hiç şüphe yok ki milyonları alanlara taşıyan ne CHP’ye olan yanılsama, ne Kılıçdaroğlu’nun yetenekleri ne de Muharrem İnce’nin çizgisidir; milyonları alanlara taşıyan pekişmiş ve uzlaşmaz bir rejim karşıtlığıdır.

HDP ve Olanaklar

HDP artık parlamentonun üçüncü büyük gücü. Sadece sandalye sayısı olarak değil seçimlerde elde ettiği oran olarak da… Bunun da ötesinde HDP’nin listesinde belli başlı birçok sosyalist grubun temsilcilerinin de parlamentoya girmesiyle daha solda duran bir HDP ve onun etrafında bir sol birlik ortaya çıkmış halde. Bu, önümüzdeki dönemde Türk ve Kürt işçi sınıfını ve yoksulları bir araya getirebilecek bir gücün inşası için devasa önemde bir gelişmedir.

Bunun haricinde üç yıldır her türlü baskı karşında neredeyse ayakta kalma mücadelesi veren ve PKK ile özdeşleştirilmesiyle çok kolay hedef haline gelen HDP’nin bu koşullar altında bile tekrar Meclise girebilmesi ayrıca büyük bir başarı. Binlerce kadrosunun cezaevine atıldığı parti böylece tekrar kan tazelemiş oldu.

HDP, Kürt illerinde önceki seçimlere kıyasla oy kaybı kaydetti. Bu durumun çeşitli biçimde izahı olabilir. Bunlardan bir tanesi partinin sola eğiliminden kaynaklı olarak bazı sağ muhafazakâr kesimlerin ve Kürt sorununu daha çok dar ulusalcı cepheden ele alan bir kesimin HDP’den farklı arayışlara girme ihtimali olabilir. Fakat esas belirleyici nedenin oradaki olağanüstü baskı koşulları (oyların çalınması da dâhil) olduğu şüphesizdir.

Öte yandan seçim sonuçlarının değerlendirilmesinde ayrıca öneme sahip diğer olgu ise HDP’nin batı illerinde oy oranını yükseltmesidir. Kuşkusuz bu oranın içinde HDP’ye seçimlerdeki aritmetik pozisyonundan dolayı rejim karşıtı hareketin Kemalist kesimlerinin “taktik” oyları da bulunuyor. HDP bu seçimde de öncekiler gibi kilit pozisyondaydı (özelikle de Kürt sorunu çerçevesindeki rolü nedeniyle de hep olacak). Çünkü hiçbir seçim ittifakına dâhil olamadığı için fiilen anti demokratik yüzde 10 barajı sadece HDP için geçerliydi ve barajı aşamaması durumunda elde edeceği muhtemel tüm sandalyeler AKP’ye geçecekti. Böyle bir durumda da AKP tüm zamanların en güçlü partisi haline gelebilirdi.

Fakat bu “taktik” oyların sanıldığı kadar yüksek olmadığı da görülüyor. Araştırma ve danışmanlık şirketi KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ellerindeki verilerden yola çıkarak “… sadece ‘HDP barajı geçsin’ diye gelen oy [oranının] yarım puan bile… (olmadığını)” söylüyor. Diğer taraftan taktik nedenlerle bile olsa HDP’ye yeni kesimlerden oy gelmiş olması durumu anlamsız kılmaz; bilakis başka bir açıdan bakıldığında bunun büyük öneme sahip olduğu görülecektir. Çünkü bu, işçi sınıfının yeni katmanlarının terör ile ilişkilendirilerek itibarsızlaştırsa bile HDP’ye olan “temas fobisini” gerektiğinde aşabildiğini de gösteren önemli bir göstergedir de aynı zamanda.

Şimdi ne yapmalı?

SOSYALİST ALTERNATİF erken seçim kararının duyurulmasıyla birlikte HDP ve sosyalistlerin “Emekçilerin ve Ezilenlerin İttifakı” adıyla bir seçim ittifakı oluşturmaları gerektiği çağrısında bulundu. Böyle bir ittifak biçimsel olarak olmasa da kısa süre sonra fiilen kendiliğinden ortaya çıktı. Bunun dışında seçimler kim lehine sonuçlanırsa sonuçlansın esas zorlu mücadelenin seçimlerden sonra olacağını ve diğer burjuva muhalif partilerine herhangi yanlış bir umut beslenmemesi gerektiği konusunda sürekli uyarıda bulundu. Bu yüzden seçimlerden sonra krize ve kapitalist sisteme karşı mücadeleyi kesintisiz bir biçimde sürdürmek için seçimlerden önce temeli atılan bu fiili ittifakın seçimlerden sonra güçlü sosyalist bir güce çevrilmesi şimdi en can alıcı görev olarak ortada duruyor.

Bunun için HDP ve sol güçlerin önümüzdeki günlerde parlamento içi ve parlamento dışı hareketi nasıl birleştirebileceklerine dair bir plan oluşturmaları gerekiyor. Rejimin, sırtını yasladığı sermaye sınıfını korumak için beklentisinde olduğu krizin faturasını işçi sınıfına yükleyeceği önlemlere çok geçmeden başvuracağı kesin. Krize karşı gerçek bir mücadele ancak, doğası gereği sürekli krizler doğuran kapitalist sistemin bütününe karşı geliştirilecek sosyalist bir programla olur sadece. Demokratik taleplerle sosyal taleplerin bir biriyle bağlandığı bir geçiş programı, hâlihazırda radikalleşen ve uzlaşmaz rejim karşıtı harekete işçi sınıfının geniş katmanlarını da çekerek, rejim karşıtı harekete sınıfsal bir karakter kazandırabilr.

Böyle bir programı demokratik bir çerçevede tartışmaya açarak tüm ülkenin gündemine oturtacak yerel forumlar burada çok önemli işlev görebilir. Buna, başta HDP ve onun listesinden parlamentoya temsilci gönderen sosyalist güçlerin örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerinin önayak olmaları gerekiyor. Bunun için gerekli olan maddi her türlü donanım ve olanak mevcut. Geniş sol muhalif kesimlerin katılımının sağlanacağı bu şehir forumlarının ardından belli başlı taleplerin belirlenerek bu talepler için bir eylem planının karara bağlanacağı geniş katılımlı (HDP’nin son kongresine 30 bin kişi mobilize edilmişti) merkezi bir Türkiye Forumu yeni dönemin zorlu mücadelesinin fişeğini (daha derli toplu ve birleşik olarak) ateşleyebilir.

Previous post Seçimlere Giderken |SOSYALİST ALTERNATİF
Next post Ekonomik Krizin Eşiğinde |Özgür DEMİRCİ