Ukrayna – Savaşa Hayır

Views 471
Okuma Süresi9 Dakika

Andros Payiatsos, 24 Şubat 2022

  • Rus askerleri Ukrayna’dan dışarı 
  • NATO’nun Doğu’ya genişlemesine hayır 
  • Savaşa karşı kitlesel uluslararası bir hareket
  • Doğu Ukrayna’nın Rusça konuşulan eyaletlerine kendi kaderini tayin hakkı 

24 Şubat 2022 Perşembe sabah erken saatlerde Rusya, Ukrayna’yı olası her yönden işgal etti: Doğu, Kuzey ve Güney. Bu işgal, on yıllardır Avrupa’da yaşanan en kötü askeri çatışmalardan birine dönüşebilir. 

Putin rejiminin nereye kadar ilerlemek istediği henüz belli değil. Bu büyük taarruz, Putin’in Güneydoğu bölgeleri, Donetsk ve Luhansk’ı işgal etmesini kolaylaştırmak için öncelikle Ukrayna ordusunun direniş kabiliyetini “parçalamayı” amaçlıyor olabilir. Başka bir deyişle, fiili işgal esasen Donetsk ve Luhansk bölgeleriyle sınırlı olabilir. Ancak bu kesin olmaktan uzaktır. Putin’in planları bunun ötesine geçer ve ülkenin büyük bir bölümünü işgal etmeyi amaçlarsa, o zaman tüm dengesini kaybeder – bu büyüklükteki bir ülke hiçbir işgalci ordu tarafından boyunduruk altına alınamaz. Böyle bir hareket, bütün bir zaman dilimi için savaş tohumları ekecek ve büyük bir istikrarsızlık yaratacaktır. 

Bu gelişmeler, Putin’in iddia ettiği gibi Doğu Ukrayna’daki Rus halklarını gerçekten umursayıp umursamadığına dair resmi netleştiriyor: Putin sadece Rus emperyalizminin ve Büyük Rus Şovenizminin çıkarlarına hizmet etmektedir.

Şu anda savaşa karşı özellikle soldaki sesleri güçlendirmek ve hem Rus hem de Batı emperyalizminden uzak durmak önemlidir; bu sadece Rus kapitalizminin barbarlığını değil, aynı zamanda insan haklarını, demokrasiyi ve uluslararası hukuku sadece kendi çıkarlarına hizmet ettiğinde hatırlayan Batı’nın (ABD, AB, NATO) ikiyüzlülüğünü de ortaya koyuyor.  

Yeni “soğuk savaş”

Rus rejiminin son hamlesi, Rusya ile ABD/AB/NATO ortakları arasında zaten son derece gergin olan ilişkilerde ciddi bir tırmanışı temsil ediyor. Sadece Rusya ve Batı’yı değil, ekonomik olarak yükselen Çin’i de içine alan ve ABD’nin küresel ekonomi üzerindeki hakimiyetini tehdit eden yeni “soğuk savaş”ın son aşamasıdır. Rusya ve Çin, farklılıklarına rağmen ortak düşmanlarına karşı ortak bir blok oluşturuyorlar. 

“Soğuk savaş” ifadesi ilk olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra kullanılmış ve iki rakip ekonomik sistem arasındaki mücadeleyi resmeder: Batı’daki kapitalizm ve Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun ulusallaştırılmış planlı ekonomileri. Günümüzün “soğuk savaşı”nın ideolojik bir yönü yoktur, rakip kapitalist güçler arasındaki rekabetin açık bir yansımasıdır. 

Bunun temelinde ABD’nin (ve müttefiklerinin) dünya hakimiyetinin zayıflaması ve tehdit altında olması yatmaktadır. Çin, ekonomik düzeyde ABD için bir tehdit oluşturuyor – mevcut on yılın sonundan önce bile onu en güçlü ekonomi konumundan çıkarmakla tehdit ediyor. Rus emperyalizmi, ABD emperyalizmi ve müttefikleri pahasına askeri gücünü kullanarak etki alanlarını genişletiyor. Bunu Ortadoğu’da, özellikle de Suriye’de geçtiğimiz on yılın ikinci yarısında göstermişken, Tayyip Erdoğan’ın Türk rejimiyle yakın ilişkileri  (çelişkili olsa da) ki NATO üyesi bir ülkedir, Batı için büyük bir baş ağrısı haline geldi.. 

Batılı kapitalist blok, rakiplerinin – Rusya ve Çin – genişlemesini kontrol altına almak için büyük bir savaş veriyor. Ama bu bir artçı savaşıdır. 

Göreli ekonomik zayıflığına rağmen, Rusya askeri açıdan bir süper güç olmaya devam ediyor. Batı, askeri potansiyelini ciddi şekilde baltalamayı başaramadı. Çin’in ekonomik yükselişi durdurulamaz – ABD ve müttefiklerinin çabalarıyla ancak bir dereceye kadar (ki bu dereceyi doğru bir şekilde tahmin etmek mümkün değildir) yavaşlatılabilir. Ana konu ve kilit nokta da bu, ABD ekonomisinin Çin’i karşılıklı rekabette daha da geride bırakarak ileriye atılmasına imkan yok. Rusya’nın Çin ile işbirliği, ikisinin birleşik gücünü artırıyor ve uzun vadede Batı ittifakına her düzeyde ciddi bir tehdit oluşturuyor. 

Amerikan hegemonyası, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra 1990’larda “tarihin sonu”nun “Pax Americana”sı olarak muzaffer bir şekilde sunuldu. Otuz yıl sonra, tam bir geri çekilme içinde ve bir “kimlik” kriziyle karşı karşıya. ABD’nin Suriye ve genel olarak Ortadoğu’dan aşağılayıcı şekilde çekilmesi ve ardından Afganistan’daki son fiyasko bunun açıklayıcı örnekleridir. Aynı zamanda, Çin’in küresel ekonomideki yükselişinin yarattığı meydan okuma, bu jeopolitik yenilgilerden çok daha önemlidir.  

Tarihsel arka plan

Batılı güçler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya’nın kendisini içinde bulduğu son derece zayıf konumdan tam olarak yararlandı. Batı etkisi, Balkanlar ve Orta Avrupa’daki eski Doğu Bloku ülkelerini içine alarak mümkün olan her şekilde genişledi. Batı, bu ülkelerin birçoğunu AB ve NATO’ya entegre ederek ekonomik ve askeri olarak genişledi – Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Doğu’da 14 ülke NATO’ya katıldı. 

2010’larda Ukrayna’yı batı bloğuna entegre etme girişiminde bulunuldu. 2013 yılında, yoksulluk, yolsuzluk ve toplumsal krize tepki olarak başlayan ayaklanma, neo-faşist örgütlerin aktif müdahalesiyle Batı tarafından desteklenmiş ve nihayetinde kontrol altına alınmıştır. Bu, o zamanki Rus yanlısı hükümetin düşmesine yol açarak Ukrayna’nın Batılı güçlerle olan bağlarını sıkılaştırmasına yol açtı. Bu ayaklanma, Euro-Maidan hareketi olarak tanındı. 

Rus kapitalizmi acil tehdit altında hissediyor: Sadece Ukrayna ekonomik olarak Batı’ya bağlanacağı için değil, aynı zamanda Batı’nın Rusya’nın “arka bahçesine” füze üsleri yerleştirmesine izin vereceği için. Bu şekilde Batı, Rus kapitalizmiyle yüzleşmesinde büyük bir askeri avantaj elde edecekti. 

Rusya’nın arkasına yaslanıp bu gelişmeleri izlemesini beklemek saflık olur, özellikle de Ukrayna nüfusunun çok büyük bir yüzdesi Rusça konuşurken (en az %30 – başka kaynaklara göre daha da fazla), Doğu ve Güneydoğu Ukrayna’daki bazı bölgeler tamamen Rusça konuşur ve güçlü bir Rus ulusal kimliğine sahiptir.

2014 yılında Kırım’ın ilhakı, Rusya’nın Batı’nın Ukrayna’yı kendi etki alanına yerleştirme girişimine ilk tepkisi oldu. Buna ek olarak, ülkenin Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bulunduğu doğu kesiminde çıkan bir ayaklanma, aynı yıl bağımsızlıklarının ilan edilmesine yol açtı. 

Bu bağımsızlık eylemi 21 Şubat Pazartesi günü Rusya tarafından tanındı ve zaten hiç kimsenin saygı duymadığı iki uluslararası anlaşmayı (özerklik ve ateşkes sağlayan Minsk I ve Minsk II) iptal etti. Bunu 24 Şubat Perşembe günü tanık olduğumuz geniş çaplı saldırı izledi. 

Batı, Kırım’ın ilhakına 21 Şubat’a kadar yürürlükte olan yaptırımlarla yanıt verdi. 21 Şubat’tan beri yeni yaptırımlar uygulanıyor. Batı, 2014’ten beri Ukrayna’ya yatırım yaparken, ülkenin cumhurbaşkanı V. Zelensky, Ukrayna’nın NATO’ya girmesinden bahsetmeye devam etti – NATO tarafından sıcak bir şekilde desteklenen bir proje idi bu. Aynı zamanda ABD, “barış ve demokrasi için bir tehdit” olarak nitelendirdiği Rus rejimi ile sürekli olarak çatışmacı bir tutum sergiliyor ve tansiyonu yükseltiyordu. 

Rusya rejiminin barış ve demokrasi için bir tehdit olduğu tanımı oldukça doğrudur, ancak  ABD ve NATO da demokrasi ve barış konusunda ders verecek konumda değildir. 

Ukrayna’da ulusal sorun

Ukrayna nüfusunun çok büyük bir yüzdesinin (toplamda 44 milyon) Rusça konuşması ve önemli bir bölümünün (raporlara göre Rusça konuşanların %50’sine varan bir kısmı) Rus ulusal kökenli hissetmesi Putin’e büyük bir avantaj sağlıyor. 

Farklı dilleri konuşan insanlar elbette başlı başına bir sorun teşkil etmez – tam tersi. Sorun şu ki, Ukrayna içinde çatışan güçler ve yaratılan dinamikler, ulusal sorunu amaçlarına hizmet etmek için araçsallaştırıyor. 

Stalinizmin çöküşünden sonra tüm Sovyetler Birliği ve Doğu bloğunda ulusal gerilimler yükseldi -bu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının merkezi bir özelliği olmuştur ve eski Yugoslavya’daki kabus gibi iç savaşın ve Orta Asya’daki diğer savaşların merkezinde yer almıştır. Bunun nedeni, temel olarak, eski Stalinist devletlerde (kendi kontrolleri altında) yeni ulus devletler yaratma yolunda ortaya çıkan yeni kapitalist sınıfların, bunu bir ideoloji ile donatmak zorunda olmalarıdır. Kapitalizmde bu amaca hizmet eden tek ideoloji milliyetçiliktir (koşulların izin verdiği yerde biraz din ile birlikte). Nitekim milliyetçilik, Doğu bloğunun parçalanması ve ardından gelen savaşlarla el ele gider. 

Ukrayna’da Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlık ilanıyla patlak veren etnik sorun, şu ana kadar 14.000 ölüme neden oldu ve yaklaşık 1.5 milyon mülteci yarattı. Putin’in tarafı buna soykırım diyor, Ukrayna cumhurbaşkanı Zelensky ve Batılı müttefikleri bunu çürütme peşinde – sanki bu kadar çok ölü ve yerinden edilme önemsiz bir tali hasarmış gibi.

Ancak burada önemli bir “detay”, Kırım’ın ilhakının, büyük bir çoğunluğun Ukrayna’dan ayrılma lehinde oy kullandığı bir referandumla el ele gitmesidir. Donetsk ve Lugansk’ta da yine büyük çoğunluğun bağımsızlık lehine olduğu referandumlar yapıldı. Günümüz dünyasında ulusların kendi kaderini tayin hakkı boş laflardan başka bir şey olmasa da, farklı koşullar ne olursa olsun değerlerine sahip çıkan devrimci solun içindeki insanların bunu ihmal etme hakları yoktur.  

2014 yılında Kırım’ın ilhakı böylece iki ana unsurla karakterize edildi: Bir yandan Rus kapitalizminin/emperyalizminin emperyalist-yayılmacı eğilimlerinin bir ifadesiydi, ama öte yandan, Kırım halkının kendi kaderini tayin etme ve Ukrayna’dan ayrılma konusundaki açık iradesini yansıtıyordu. Bu unsurların her ikisinin de dikkate alınması gerekir. 

Benzer bir durum bugün Donetsk ve Luhansk eyaletleri için de geçerlidir. Putin’in iki eyalete asker göndermesi ve Ukrayna ile savaş başlatması, Rus emperyalizminin çıkarlarına hizmet edecek şekilde bütünleşmiş gerici bir plandır. Bununla birlikte, doğu Ukrayna sakinlerinin haklarının da resimde tutulması gerekiyor. 

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, 2019’dan beri ortaokullarda, liselerde ve üniversitelerde Ukraynaca dışında herhangi bir dilin kullanılmasını yasakladı. Ayrıca günlük kullanımlarına ciddi kısıtlamalar getiriyor. Yasaklar Macarca, Rumence vb. gibi diğer diller için de geçerli olsa da esas olarak hedeflenen dil Rusça’dır. Yıllardır Donetsk ve Luhansk’taki ayrılıkçılarla müzakere etmeyi reddetti, tek ilgilendiği şey ayaklanmaları silah zoruyla bastırmaktı.

Doğu Ukrayna’da bu gerçekle karşı karşıya kalındığında, isyancı bölgelerin kendi kaderini tayin hakkını desteklememek, pratikte onların Ukrayna milliyetçiliği hükümeti tarafından bastırılmasını desteklemek veya en azından hoşgörü göstermek anlamına gelir. 

Ancak bunu söyledikten sonra, kapitalizmde gerçek kendi kaderini tayin hakkının elde edilmesinin imkansız olduğunu da belirtmek gerekir. Başka bir deyişle, Donetsk ve Luhansk esasen ya Kiev’e ya da Moskova’ya tabi olacak. Moskova’nın bağımsızlıklarını tanıması onları bir barış, demokrasi ve refah ülkesi haline getirmeyecek ve yerel halkın görünüşe göre onunla hemfikir olduğu gerçeği bu konuda önemsizdir. Bu bölgeler uzun bir süre savaş-gerilim durumunda kalacak; etnik şüphe ve nefret bir nesilden diğerine miras olarak aktarılacaktır. 

“Uluslararası hukuk”, “demokrasi” ve benzeri mitler üzerine 

Doğu Ukrayna’da ulusal hakların ihlali ve Rusça konuşan toplulukların bastırılması bir gerçektir ve Zelensky kendini, Putin’in şahinleri ile karşılaştırıldığında masum barış ve demokrasi güverciniymiş gibi lanse edemez. Aynı zamanda Batı da kendini, Putin’in gerçekten otoriter rejimine karşı barışsever ve demokratmış gibi gösteremez. Gözleri görenler için bunların  ikiyüzlülükleri apaçık ortadadır, Ortadoğu’daki pratiklerine bakmak yeterlidir: Irak ve Suriye gibi kendilerine karşı çıkan ülkelere kanlı bir şekilde müdahale etmek, Kürtler gibi halkların haklı talep ve haklarını bir kenara bırakmak, Suudi Arabistan gibi kendilerine dost olan rejimlerin gerici karakterine göz yummak…

Batı, karşıtlarına karşı sık sık “uluslararası hukuku” öne sürüyor, ancak bu ikiyüzlülük acı bir gülümsemeden başka bir şeye yol açmıyor. Putin gerçekten de Rus kapitalizminin gerici bir temsilcisidir, ancak Batı’nın sözde “demokratları” da öyle. Her iki taraf da sadece kendi çıkarlarını savunmak için insanları kana bulamaya hazırdır. Ukrayna meselesi, bir tarafın “kötü”, diğerinin “iyi”, bir tarafın haklı diğerinin haksız olduğu bir durum değildir; her iki taraf da gericidir. 

Sol neyi savunmalı? 

Şu anda Ukrayna’da ortaya çıkan çatışmada bir tarafı veya diğerini savunmaya çalışmak, solun herhangi bir kesimi ve uluslararası düzeyde işçi sınıfı için boş ve beyhudedir. Bu, emperyalist güçler ile onların çıkarları arasındaki bir çatışmadır. Hem Rusya’daki hem de Ukrayna’daki halk kitlelerinin bu çatışmadan kazanacakları hiçbir şey yok, sadece acı çekecekler, dehşet içinde yaşayacaklar ve bedelini kanla ödeyecekler. Üstelik sorun önümüzdeki on yıllar boyunca orada olacak. 

Solun uluslararası düzeyde değerleri ve ilkeleriyle tutarlı olabilmesi için, savaşan ülkelerdeki işçi sınıfı insanlarının haklarını, hükümetleri ile emperyalist süper güçler arasındaki çatışmaya karşı savunması gerekir. Bu ne kadar zor olursa olsun, mevcut güç dengesi göz önüne alındığında, ileriye doğru başka bir yol yoktur.

Aşağıdakileri talep etmek için kitlesel kampanyalar gereklidir:

  • Savaşa son, Ukrayna’daki savaşa karşı uluslararası bir barış hareketi 
  • Rus birlikleri Ukrayna’dan dışarı 
  • Ne Putin’e ne de Batı’ya destek
  • Başta savaş bölgelerinde olmak üzere hem Rusya’da hem de Ukrayna’da işçi sınıfından insanların, hayatlarını “topların ağzına sürmeye” çağrılacak gençlerin ve halk kitlelerinin çıkarlarını savunalım
  • Rusya’nın herhangi bir bölgeyi ilhakına, NATO’nun Doğu’ya genişlemesine hayır 
  • Her iki askeri koalisyonun dağıtılması: Batı’nın NATO ittifakı ve Rus CSTO’su (Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü)
  • Tüm ulusların ve azınlıkların demokratik haklarını savunalım: Dillerine, eğitimlerine, kültürlerine, tarihlerine ve güvenliklerine yönelik her türlü yasak kaldırılsın
  • Demokratik ve özgür referandumlar yoluyla, kendi kaderini tayin hakkı (ayrılma hakkı da dahil) mücadelesi veren etnik grupların haklarını savunalım

Yukarıdaki taleplerin tamamını kapitalist sistem çerçevesinde gerçekleştirmek mümkün değildir. Bu sadece Ukrayna için değil, ciddi ulusal sorunları veya güçlü emperyalistler arası düşmanlıkları olan herhangi bir bölge için de geçerlidir.

Barış, demokrasi ve kitlelerin refahı, ancak işçi sınıfının kendi egemen sınıflarının ulusal çelişkilerine karşı birleşik mücadelesiyle elde edilebilir.

Bu amaca ulaşmak için, yukarıdaki değerlere dayalı olarak ve nihai toplumsal dönüşüm, kapitalist sistemin ve onun yerini eşitlik, adalet ve dayanışma toplumu, demokrasi ve özgürlüğe dayalı sosyalist bir toplumun geçmesi hedefiyle uluslararası düzeyde solun yeni örgütlerini/partilerini inşa etmek gereklidir. Ulusal sorunları çözmenin, aynı zamanda gezegenin halklarını yoksulluğa, sefalete ve savaş kabuslarına mahkum eden tüm eşitsizlikleri, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmanın tek yolu budur. 

Previous post Ukraine – No to War |Andros PAYIATSOS
Next post Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs’tan Ortak Açıklama: Ukrayna’da Savaşa Hayır!