Almanya Nereye Gidiyor? – Claus Ludwig ile Söyleşi

Views 54
Okuma Süresi10 Dakika

Almanya’da yaşanan gelişmelere uluslararası düzeyde ve her düzeyde yoğun bir ilgi var: Aşırı sağ parti AfD’nin yükselişi, sol parti Die Linke’nin düşüşü, Sarah Wackenknecht’in partisinin son Avrupa seçimlerindeki başarısı, Almanya’nın uzun vadeli bir düşüşle karşı karşıya olup olmadığına dair birçok tartışma konusu olan ekonomik durumu vb. Bu tartışmalar hem egemen sınıf çevrelerinde hem de solda gerçekleşiyor.

Claus Ludwig, Alman devrimci sosyalist örgütünün önde gelen yoldaşlarından biridir Sozialistiche Alternative – SAV. Yoldaş Andros Payiatsos ile konuştu.

AP: Merhaba Claus. Ekonomi ile başlayalım. Avrupa’nın ekonomik güç merkezinin zemin kaybını ve bunun işçi sınıfı ve gençlerin günlük yaşamlarını nasıl etkilediğini anlatabilir misin?

CL: Alman ekonomisi Batı ile Çin arasındaki “Yeni Soğuk Savaş” (ki bu savaş giderek kızışıyor) tarafından sıkıştırılıyor. Alman kapitalizmi daha önce Rusya’dan ucuz enerji satın alarak, AB, ABD ve Çin’e ürün satarak tüm taraflarla anlaşma yapabiliyordu. Rusya ile yaşanan çatışma enerji fiyatlarındaki şoka katkıda bulundu. Egemen sınıf, ekonomik sorunları riske atarak stratejik olarak ABD bloğunun yanında yer almaya karar verdi. Bu süreç, Alman kapitalistlerin yatırım yapma ve yeni ürünler geliştirme konusundaki başarısızlıklarıyla hızlanmaktadır. Çin halihazırda elektrikli araçlar geliştirmekle meşgulken, Alman otomobil üreticileri dizel motorlarının emisyon istatistiklerini tahrif etmeye odaklandı. Almanya’da üretilen elektrikli arabalar, Almanya’ya akın eden Çin arabalarıyla rekabet edemez hale geldi. AB, Çin’e daha yüksek ithalat tarifeleri uyguladı, Alman otomobil şirketleri Çin pazarındaki satışlarına karşı misilleme yapılmasından korksa da Almanya AB’nin kararına uymak zorunda kaldı.

“Alman verimliliğinin” nasıl olup da toplu taşıma kaosuna dönüştüğünü merak eden Euro şampiyonası turistlerinin tecrübe ettiği üzere, onlarca yıldır süren kamu yatırımsızlığı yolların, okulların ve tren raylarının çökmesine yol açarak gerilemeyi daha da kötüleştiriyor. Acısı çıkıyor: Alman egemen sınıfının 2010’ların başındaki Avro krizi sırasında Yunanistan ve diğer ülkelere uyguladığı acımasız kesintiler şimdi “kazanan ülkenin” ekonomisini vurdu.

2022/23 yıllarında yaşanan hayat pahalılığı krizinden en çok etkilenen kesim işçi sınıfı olmuştur. Enflasyon tekrar sakinleşti, ancak fiyatlar hala yüksek, ücretler birçok sektörde enflasyonu karşılayacak kadar artırılmadı. Özellikle kiralar hala hızla yükseliyor. Almanya bir kiracı ülkesi olduğundan ve sadece %45’i bir daire ya da ev sahibi olduğundan bu çok ciddi bir sorun.

Sanayide istihdamın yok edilmesi 2022 yılından bu yana hız kazanmıştır. Otomobil sektöründe 2018’den bu yana 60.000 kişi işten çıkarılmış olup, uzmanlar yakın gelecekte sadece bu sektörde 100.000 ila 200.000 kişinin işini kaybedeceğini tahmin etmektedir. İşsizlik 2022’de %5,3’ten 2024’te %6’ya sadece ılımlı bir artış göstermiştir. Bunun nedeni, demografik faktörlere (düşük doğum oranı, işgücünün büyük bir kısmının emeklilik yaşına girmesi) bağlı olarak birçok sektörde işgücü kaynaklarının genel olarak yetersiz olmasıdır.

İşini kaybeden pek çok çalışan kısa süre içinde yeni bir iş bulmaktadır. Ancak otomobil sektöründe işini kaybetmek, yeni işte kesinlikle daha az ücret almak anlamına geliyor. Ve işten çıkarılan işçilerin hiç iş bulamama eğilimi daha da güçlenecektir.

AP: Bu arka plan göz önüne alındığında, 9 Haziran Avrupa seçimlerinin ana “mesajı” neydi?

CL: Bir dizi mesaj var:

  1. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan koalisyon hükümetine karşı derin bir güvensizlik.
  2. Sağ popülistlerin yükselişi, AfD’nin (“Almanya için Alternatif”) toplamda %16’ya ulaşması ve tüm Doğu eyaletlerinde en güçlü parti haline gelmesi. Aşırı oldukları ve Nazi söylemleriyle flört ettikleri için hala yönetici sınıf tarafından bir hükümet seçeneği olarak kabul edilmiyorlar (Le Pen, Meloni vs.’nin aksine) ancak bu yönde ilerleyecekler.
  3. DIE LINKE‘nin (“Sol”) bir zamanlar güçlü olduğu kırsal kesimdeki ve Doğu’daki küçük şehirlerdeki tabanını kaybetmesi ve büyük şehirlerdeki çekirdek sol seçmenlerin partisine dönüşmesi nedeniyle yaşadığı varoluşsal kriz. Özellikle işsizler ve mavi yakalı işçiler arasındaki desteğini kaybeden Sol, artık akademisyenler, öğrenciler ve sosyal hizmet ve sağlık çalışanlarının bazı katmanlarına dayanıyor.
  4. Eski LINKE Milletvekili Sahra Wagenknecht‘in etrafında ve onun adıyla anılan, zenginlere karşı propaganda, Rusya ile barış talebi ve düzen karşıtı bir tutumu mülteci ve feminist karşıtı bir pozisyonla birleştiren “sol muhafazakar” bir partinin yükselişi.

AP: Avrupa seçimlerinden sonra mevcut güçler dengesindeki dinamik netir? Koalisyon hükümeti için ne gibi perspektifler gömüyorsun?

CL: Eylül ayında doğudaki üç eyalette federal eyalet seçimleri yapılacak ve bu da sağ popülistlerin zaferi anlamına gelecek. Kapitalistler bu konjonktürde onları hükümette görmek istemedikleri için “Anti-Afd” koalisyonlar kurulacak. Thüringen’de CDU (Muhafazakârlar) ve Wagenknecht’in etrafındaki eski solculardan oluşan bir hükümet kurulabilir. SPD, Yeşiller ve Liberallerin toplamı bu seçimlerde %18 ila 25 arasında oy alacaktır. DIE LINKE üç eyaletten ikisinde %5 barajını geçememe tehlikesiyle karşı karşıya.

Ulusal koalisyon hükümeti topal ördeğin mükemmel bir tanımı gibi. Hiçbir girişimde bulunmuyorlar, sadece yönetiyorlar. Ancak erken seçim çağrısı yapmaları pek olası değil. Sadece kaybedebilirler. Büyük olasılıkla 2025 sonbaharını (normal seçimleri) bekleyecek ve bir mucize için dua edecekler. İşçi sınıfı bu seçimden itibaren, Merkel yönetimindeki önceki CDU hükümetlerine kıyasla çok daha sağda olacak ve sosyal hizmetlere ve sendikal haklara saldırılar düzenleyecek CDU liderliğindeki bir hükümete hazırlanmak zorunda.

AP: AfD hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyoruz. Karakteri, programı ve perspektifleri hakkında. Bunun AfD içindeki ya da dışındaki Nazi grupları üzerinde nasıl bir etkisi var? Sol, AfD’nin büyümesini nasıl tartışıyor?

CL: AfD, içinde faşist bir “potansiyel” barındıran sağ popülist bir partidir. Son on yılda dört kez lider değiştirdi ve her seferinde daha da sağa kaydı. Hoecke gibi bazı liderleri Nazi imajlarıyla oynuyor ve zaman zaman zemini test etmek için sözlü provokasyonlar yapıyor. Ancak AfD henüz sokak şiddetine yönelmedi, yöntemleri hala propaganda yapmaya ve üyelerini seçtirmeye odaklanmış durumda.

Programları düpedüz çelişkilidir. Geniş anlamda resmi programları hala neoliberal bir program. Ancak zaman zaman başka sinyaller gönderiyor, yoksulların nasıl acı çektiğini vurguluyor ve işleri kurtarmaktan yana olduklarını savunuyorlar.

2010’ların ortalarında işçi sınıfından ve yoksullardan çok fazla oy alamadılar. Yoksullar hiç oy vermiyordu ve AfD, işçilerin ve küçük burjuvaların, özellikle de Doğu’daki güvencesiz serbest meslek sahiplerinin çok muhafazakâr katmanlarıyla sınırlıydı. Bu durum kısmen değişti. Daha geniş katmanlardan, özellikle de mavi yakalı işçilerden oy alıyorlar.

Şu anda Berlin dışındaki tüm Doğu eyaletlerinde en güçlü parti konumundalar. 2015’ten itibaren tüm yerleşik partilerin yürüttüğü yoğun ırkçı propagandadan kazançlı çıktılar. Covid sırasındaki yabancılaşmadan faydalandılar ve anti-vaksçılar (aşı karşıtçıları ç.n) arasında kök saldılar. Ukrayna savaşı başladığından beri de desteklerini arttırdılar.

Wagenknecht’in DIE LINKE’den ayrılmasından önce, ucuz Rus gazı almaya devam etmeyi talep ederek açıkça müzakereleri savunan ve yaptırımlara karşı çıkan tek partiydi. Bu, özellikle insanların ekonomik olarak daha fazla etkilendiği, Rusya’ya daha fazla sempati ve ABD’ye karşı daha derin bir güvensizliğin olduğu Doğu’da büyük yankı uyandırdı. Partinin bazı milletvekillerinin Rus ve Çin “kurumlarıyla” yani istihbarat servisleriyle yakın bağlantıları var. Bu durum, en agresif milliyetçi partinin yerleşik partiler tarafından “Vaterlandsverraeter” (vatan hainleri, eskiden Sol’a karşı kullanılan bir tabir) olarak etiketlenmesi gibi tuhaf bir duruma yol açmıştır.

Açık Naziler AfD’nin büyümesiyle marjinalleşti. Bazıları AfD’ye katıldı, ancak pek çok grup bağımsız olarak gelişmeye çalışıyor – ki bu pek de başarılı olmuş gibi görünmüyor. Sağda daha geniş bir alanın olduğu Saksonya’da daha militan bir grup olan “Özgür Saksonyalılar” büyüyebildi.

Sol, AfD’nin tehlikeli olduğu konusunda nettir. Bunlar güçlü parlamento gruplarına sahip olduklarında ya da hükümete girdiklerinde -2024’te ilk belediye başkanlarını seçtirdiler- kamuoyunu ve resmi siyaseti sağa itecekler, ırkçı propagandayı ve sola yönelik saldırıları güçlendirecekler. Bunun zemini sözde “demokratik partiler” tarafından her gün hazırlanıyor: demokratik haklar saldırı altında, Gazze savaşı söz konusu olduğunda fikir özgürlüğü kısıtlanıyor, radikal iklim aktivistleri polis şiddeti ve mahkeme kararlarıyla ağır darbe aldı vs.

Ancak faşizmin kısa sürede iktidara geleceğine dair abartılı bir korku da var. Bu doğru değil; egemen sınıfın önümüzdeki yıllarda faşizme ihtiyacı yok. Sağ popülistlerin entegre edilmesi gereken istikrarlı bir sisteme ihtiyaçları var.

Faşist tehlikeye karşı uyarıda bulunmak yanlış olmasa da, bu durum solcuların AfD’ye karşı olduğu sürece her türlü ittifakı kabul etmesine yol açıyor. Bu yılın ocak ve şubat aylarında AfD’ye karşı yürüyen 2 milyondan fazla kişinin etkileyici kitlesel hareketini gördük. Ancak bu hareket siyasi olarak, sadece AfD’ye karşı değil aynı zamanda Rusya ve Çin’e karşı da “demokrasinin savunulmasından” bahseden düzen partileri tarafından yönetildi. Bazı durumlarda Filistin yanlısı protestocular gösterilerden atıldı.

AfD’nin yükselişini takip eden tehlikeler ve komplikasyonlar konusunda ciddi olmamız gerekirken, Sol, aşırı sağın büyümesine zemin hazırladıkları için düzen partileriyle ittifaklara katılmamalıdır.

AP: Sarah Wackenknecht, sözde AfD’nin büyümesini engellemek adına yeni bir parti kurdu. Bu iddiaların herhangi bir dayanağı var mı? Bu partinin karakterini tarif edebilir misin?

CL: BSW (“Sahra Wagenknecht İttifakı”) tüm partilerden oy aldı, SPD, CDU (federal eyalete bağlı olarak) ve DIE LINKE’den AfD’den daha fazla oy aldı.

Özellikle eski LINKE seçmenleri (önceki seçimlerde kaybedilen seçmenler) Wagenknecht’e yöneldi. AfD’nin büyümesini kısmen engellediler ama bloke etmediler.

Parti, liderlik tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmektedir. Sadece özenle seçilmiş üyelere izin veriliyor. Bir seçim makinesi yaratmaya çalışıyorlar. Önde gelen aktivistlerin çoğu DIE LINKE’den, birçoğu da eski sol kanattan geliyor. Ancak eski SPD üyeleri ve girişimcilerin yanında yer aldılar. Wagenknecht “sol muhafazakâr” deyimini icat etti. Diğerleri SPD’nin sağında olduklarını söylüyor. Christian Leye (eski “Antikapitalist Sol”, Marksistlerin de dahil olduğu DIE LINKE içindeki akım) sağ ve solun bugün “akademik balon” dışında önemi olmayan kategoriler olduğunu söylüyor.

Adil ücretler ve zenginler için daha yüksek vergi taleplerini dile getirirken, kapitalizme yönelik hiçbir eleştiri geliştirmiyorlar. Hatta işsizlik yardımlarının kesilmesi için CDU’nun yanında yer alıyorlar. Yaygın olarak “sosyal” ve “sıradan insanlar” için iyi olarak görülmelerine rağmen, kendilerini çalışan insanların bir tür “ham” veya “sınıf öncesi” bilinç olarak tanımlanabilecek ve açıkça gerici fikirler içeren gelişmemiş bir memnuniyetsizliğine dayandırıyorlar.

DIE LINKE’nin Ukrayna savaşı konusunda ilkeli bir duruş sergilememesi nedeniyle Wagenknecht partisi, üzerinde çalışılmış bir programları olmamasına rağmen savaş karşıtı ve barış yanlısı olarak görülüyor. Sadece savaşın daha fazla tırmandırılmaması uyarısında bulunuyor, Ukrayna’nın silahlandırılmasına karşı çıkıyor ve barış görüşmeleri yapılması çağrısında bulunuyorlar. Ancak bu, seçim sonuçlarını yükseltmek için yeterli oldu.

2010’larda ileriye doğru bazı adımlar atan reformist sol, kapitalizmin çoklu krizlerinin darbeleri altında gerçekte iki gerici eğilime dönüştü: DIE LINKE tarafından temsil edilen, lafta feminizm, LGBTQ+ yanlısı, ırkçılık karşıtlığını destekleyen, ancak tüm stratejik konularda egemen sınıfın yanında yer alan ve pratikte tüm ırkçılık karşıtı veya feminist pozisyonlarına ihanet eden “progresif” bir eğilim. Bu en iyi Ukrayna ve Gazze’de görülmüştür. Madalyonun diğer yüzünde ise feminizmi vs. açıkça reddeden, kendilerini orta sınıflarda ve işçi sınıfının bazı kesimlerinde var olan önyargılara dayandıran Wagenknecht partisi var.

Her ikisi de ileriye dönük herhangi bir yol göstermemekte, aksine solun parçalanmasını arttırmakta ve bu da aşırı sağ için daha fazla imkan yaratmaktadır. Bizler Marksistler olarak, başta savaş ve militarizm sorunu olmak üzere her konuda kapitalist sınıfa karşı duruyoruz. Azınlıklara ve kadınlara yönelik özel baskılara karşı mücadele ederken her zaman işçi sınıfının ortak çıkarlarını vurguluyoruz.

AP: Son olarak. Die Linke kendini ne durumda buluyor? Die Linke dışında, “antikapitalist alanda” herhangi bir gelişme var mı?

CL: Parti kargaşa içinde. Seçimlere ve parlamentodaki varlığına odaklanmış bir parti olduğu için sandalye kaybı partinin varlığını tehdit ediyor. Eğer nesnel durumda keskin bir değişiklik olmazsa 2025 sonbaharında Federal Meclis’e giremeyecek.

Wagenknecht’in ayrılmasından sonra daha yapıcı bir şekilde çalışabileceğine dair umutlar vardı. Ancak Wagenknecht krizin sadece bir ifadesiydi. Parti her zaman farklı eğilimler arasında uzlaşmaya dayanıyordu. Bu da onu yeni durumlara adapte olamayacak bir duruma getirdi. Mülteciler 2015’te Almanya’ya geldiğinde temelde doğru bir ırkçılık karşıtı pozisyona sahip olsa da, aşırı sağın tehlikesini ve propagandalarına karşı sınıf temelli cevaplar verme ihtiyacını hiçbir zaman anlamadı. Parti Covid sırasında eleştirel olmayan bir şekilde müesses nizamın yanında yer aldı. En büyük başarısızlık ise Ukrayna savaşı konusunda net bir tavır alamamak oldu. DIE LINKE’nin önde gelen birçok ismi Ukrayna’ya silah gönderilmesini savundu. Resmi çizgi silah gönderilmesine karşıydı, ancak çok muğlaktı, sadece Rus saldırganlığından bahsediyor, savaşın emperyalistler arası karakterinden bahsetmiyordu. Bu durum tüm katmanları yabancılaştırdı.

Bugün pek çok parti aktivisti partinin konut gibi “sosyal konulara” odaklanması gerektiğini, aşağıdan direnişi örgütlemede daha iyi olması gerektiğini ve seçilmiş temsilcilerinin sadece işçi ücreti seviyesinde maaş aldığı Avusturya Komünist Partisi’nden ders alması gerektiğini söylüyor. Bunlar doğru önermeler, ancak yeterli değiller. Eğer partinin savaş gibi “büyük meseleler” konusunda net bir pozisyonu yoksa, asla toparlanamayacaktır. Ancak böyle bir dönüş pek olası değil. Liderlik pozisyon değiştirmeye hazır değil ve taban da kısmen çaresiz. Partinin bir sonraki genel seçimlerden sonra dağılması mümkün. Ancak ulusal düzeyde bir alternatif olmadığı için bir süre daha dayanabilir. Binlerce aktivist partide ve gidecek başka yerleri olmadığı için tamamen pes etmeyecekler. Bu nedenle ıstırap biraz zaman alabilir.

Toplumdaki kutuplaşma esas olarak sınıfsal değil, ideolojik, “değerler” ve “kültür” ile ilgilidir. Kısmen kapitalizmin çoklu krizleriyle başa çıkmanın liberal yolu ile aşırı sağ popülist yolu arasındadır. Bu da sol güçleri marjinalleştirmektedir.

Gençlerin ruh hali karışık. Gençler arasında aşırı sağ güçlenmiştir. Özellikle erkek gençler arasında iklim karşıtı, anti-feminist bir tepki var. Buna ek olarak, gençlerin bir kısmı medya tarafından her gün çığ gibi yayılan militarist, emperyalist propagandadan etkileniyor. Güçlü “Rus karşıtı” duygular ve Yeşiller’in “ilerici” kisvesi altında Batı emperyalizmi yanlısı bir destek var.

Ancak giderek büyüyen bir azınlık sola dönmekte, DIE LINKE’ye geçmekte ve daha küçük sol gruplarda aktif hale gelmektedir. Neo-Stalinist ve Maoist gruplarda belli bir canlanma var. Troçkist gruplar da hala ılımlı da olsa büyümektedir. Daha fazla genç daha geniş anlamda aktifleşiyor, kısmen bilinçli olarak örgütlü işçi sınıfına yöneliyor. İklim gösterileri, 8 Mart gösterileri veya alternatif Prides gibi bazı eylemler, antikapitalist sloganların hâkim olduğu oldukça büyük eylemler haline geldi. Bunun 16-20 yaş arası bir katmanı devrimci siyasete sokması çok önemli, ancak yine de yeni bir oluşum ya da genel bir eğilim gelişmiyor. Önceki döneme kıyasla daha fazla işçi grevlere katılmış olsa da sınıf mücadeleleri hala düşük seviyededir.

AP: Teşekkür ederim Claus. Çok aydınlatıcı oldu. SAV’ın Almanya’daki çalışmaları için en iyi dileklerimle.

suriyeli Previous post Suriyeli Mültecilere Karşı Irkçı Politikalarla Büyüyen Pogromlar
Next post Nijerya’da Demokratik Hakları Savun! Tüm Tutuklulara Özgürlük!